UNUTACAĞIZ ÖĞRETMENİM, UNUTACAĞIZ

Bu gün senin günün
Öğretmenim
Devlet büyüklerimizin
lütfedip sana bağışladığı gün
Bir gün seni konuşacağız
Bir gün sana saygılar sunacağız
Bir gün sana sevgilerimizi ileteceğiz
Gün bittikten sonra Öğretmenim
Bir gün süren riya da bitecek
SENİ UNUTACAĞIZ.
Bir gün Devlet büyüklerimiz konuşacak/
Televizyonlarda-Radyolarda/
Yapılacak onca törenlerde
Nutuk atacaklar, seni nasıl sevdiklerini anlatacaklar
Gazetelerde, sayfa sayfa
Büyük puntolarla, sütun sütun
Röportajlar yapacağız
Anılarından
Okullarından, öğrencilerinden, emeklilerinden alıntılı
Yazılar, makaleler yazacağız
Senin Mesleğinin kudsiyetini anlatacağız
Öğrettiğin bir harf için
Kulun, kölen olduğumuzdan söz edeceğiz
Gözlerimizi devirerek, hamasi bir ses tonuyla
Değme aktöre taş çıkartacak beceri
Yüzümüzde sahte gülücükler
Tavırlarımızda en acımasız RİYA ile
Veee
Gün bitecek Öğretmenim
SENİ UNUTACAĞIZ.
Eski öğrencilerin olarak çıkacağız karşına
En öpülesi EL’dir diyerek
Ellerini öpeceğiz.
Samimiyetten, sevgiden, saygıdan uzak tavırlarla
Yüzüne bakamadan, göz göze gelmekten korkarak
Seni ne çok sevdiğimizi söyleyeceğiz
Gün bitecek
Öğretmenim
SENİ UNUTACAĞIZ.
Seni unutacağız öğretmenim,
Biliyorum
Seni unutacağız
Ama sen,
Sen sevgili öğretmenim,
İnsan olmanın erdemi ile
Öğretmen olmanın YÜCELİĞİ ile
Öğretmenliğe olan yürek bağınla
Kalbindeki insan sevgisi
Kalbindeki Eğitim aşkı ile
Yine koşacaksın Okuluna
Küçücük yürekleriye
Seni gerçekten seven
Seni sen yapan çocuklarına
BAŞ ÖĞRETMENİN BÜYÜK ATAMIZIN
Sana gösterdiği yolda, onun beklentisi doğrultusunda
Seni yaşadığın hallere düşürenlere
Kızmadan, kızamadan
Belki içinde onulmaz bir buruklukla
Yarı aç, yarı tok
Yaşamın için yapmak zorunda bırakıldığın
Esnaflıktan, pazarcılıktan, şoförlükten
Giderek
Irgatlıktan gelen yorgunluğuna
Yarınını görememenin verdiği huzursuzluğa rağmen
Cumhuriyet için
Ülken için
FİKRİ HÜR
VİCDANI HÜR
İRFANI HÜR NESİLLER yetiştireceksin
Ama öğretmenin, gün bitecek
Biz seni yine UNUTACAĞIZ.

Osman Niyazi Müftüoğlu

FAZİLETİ İLE KARANLIĞI AYDINLATAN ÖĞRETMENLERİME

Bir resme bakarım durmadan.
Bir kara tahta.
Kara tahtanın başında,
Başöğretmen Büyük ATATÜRK
Hemen yanında küçük bir kız çocuğu.
Tahtada nedense gözüme hep F harfi takılır.
Kendimce tamamlarım F harfini
FAZİLET yazarım hep.
Eğitimin faziletini, okulun faziletini,
O gün büyük ATATÜRK’ten
En faziletli görevi alan
Öğretmenin Faziletini düşlerim.
Duygusallaşırım.
İçim kabarır.
Sonra K harfine takılır gözüm.
Onu KARANLIK diye tamamlarım.
Ata’mın devrimlerinden önceki döneme giderim.
Gördüğüm resimlerden, okuduğum anılardan,
Öğrenebildiğim o devirden, ürkerim, korkarım.
Sadece karanlık gelir gözlerimin önüne.
Atam ne düşündü bilemem ama.
F harfinin ifade ettiği FAZİLETİN,
K harfinin ifade ettiği KARANLIĞI
AYDINLIĞA çevirmeyi anlatmıştır bana göre.
Sonra başka resimler gelir gözümün önüne,
Beline bağladığı Pazar önlüğü içinde
Pazarcılık yapan öğretmenin resmi.
Sırtında nasılsa edinebildiği eski bir deri mont içinde
Şoförlük yapan,
İnşaatlarda harç karan Öğretmenin resmi.
Yine duygusallaşırım, içim burkulur bu kez.
Konuşmak isterim Manavlık yapanla.
“Domates kaça Öğretmenim,
Kabak, biber, soğan, marul kaça?
Verebilir misin bana birer kilo?.
Yalnız şartım var öğretmenim.
İçinde Eğitim olsun, İçinde Okul olsun.
İçinde SEVGİ olsun,
Hani öğrencilerine verdiğin SEVGİ.
Veee içinde FAZİLET olsun
Öğrencilerine aşıladığın kadar.”
Şoförlük yapanla konuşurum.
“Sen Eğitimin yolunda,
Sen Okulun yolunda, Sen faziletin, Sen İnsanlığın yolunda
Durmadan yürüyen öğretmenim.
Bana hayata atılırken nasıl yol gösterdin ise,
Bana hedefime varmada nasıl önderlik ettin ise,
Beni gideceğim yere, varacağım hedefe,
Şu anda yaptığın asıl işin değilse bile,
ÖĞRETMENLİĞİNİN FAZİLETİ ile ulaştır”
Diğerleri ile de sohbet ederim.
Kendimde o gücü buldukça.
Irgatlık yapanla, İnşaatta çalışanı ile,
Kendilerine bunu yapanlara, buna mecbur bırakanlara
Kızmadan veya kızamadan.
Her türlü işte çalışanı ile.
Ben Atamızın F harfini
Hep FAZİLET olaram tamamladım.
Utanmanıza gerek yok öğretmenlerim.
O f harfinini FELAKET yazanlar utansın.
En azından felakete çevirenler.
Biliyorum ki Sen,
Atamızın sana verdiği görevi
VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR NESİLLERİ
Yine ilk günkü gibi
Yaşamın bütün zorluklarına,
Seni düşürdükleri bütün zorluklara rağmen,
Yine en yüce görev bilerek yetiştireceksin
Yine FAZİLETİNLE
FAZİLET aktaracaksın Cocuklarına.
KARANLIĞI AYDINLIĞA
Çevireksin.

SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN.

Osman Niyazi Müftüoğlu

ANAMLA KONUŞMALAR

-Eşim A.Tülay’ın şahsında tüm Analara-

Beni neden doğurdun
Anacığım?
Neden sormadın bana?
Bir gecelik günahınız mı yarattı beni?
İstiyor muydum?
Biliyor muydun?
Anlamadın mı ilk doğduğum zamanki şikayetimi?
Çığlık, çığlığa bağırmıştım hani.
Bu dünya kötü,
Bu dünya çirkin diye..
Peki bu telaş, bu üzüntü nedir
Anacığım?
Gündüz akşama kadar bağırmam,
Geceleri vakitli vakitsiz uyandırmam.
Değer mi idi bütün bunlara
Anacığım?
Bak işte, altım ıslanmış,
Karnım da açıktı üstelik.
Bir yerlerim ağrıyor ama.
Söyleyemiyorum sana..
Beni neden doğurdun Anacığım?
Sana hep üzüntü vereyim diye mi?
Bütün işlerini bırak, bana bak diyorum
İşte sana…
Bak anacığım,
Dişlerim çıkmış,
Emeklemeye başladım.
Birkaç gün sonra yürüyeceğim.
Elime ne geçerse kıracağım.
Kızacaksın, belki de dayak ta atacaksın.
Ama,
Ben bir şeyden anlamıyorumki daha.
İstersen kız, istersen döv.
Ben bildiğimi okuyacağım.
Anacığım,
Ben hastayım galiba.
Başım ağrıyor, belim ağrıyor.
Hani merdivenden düşmüştüm geçen gün.
Ondan olsa gerek.
Anacığım,
Gene hastayım ben.
Kızıl, kızamık, çiçek çıkarıyorum.
Ateşler içindeyim.
Uyuyamıyorum.
Sen de uykusuz geçiriyorsun
Benimle beraber geceleri.
Kahrediyorsun bütün bunlara.
Görüyorum Anacığım, görüyorum.
Fakat beni sen doğurmadın mı?
Bilmiyor muydun böyle olacağını?
Kızacağını,ağlayacağını,
Benim için hep üzüleceğini.
Anacığım,
Artık okula gidiyorum.
Hani benim siyah önlüğüm?
Beyaz yakam.
Defterim, kalemim, silgim.
Hani dün aldığınız alfabe var ya?
Sayfalarını yırtmışım onun.
Neden kızdın bana anacığım?
Ben kitap okumasını bilmiyorum ki daha…
Anacığım.
Öğretmenim dedi ki bana.
Öğretmenim “Aferin yavrum” dedi.
“Sen en çalışkan talebemsin” dedi.
Arkadaşları mda seviyorlar.
Sınıf Başkanı yapacak öğretmenim beni.
Ana, Anacığım,
Ben Öğretmenimi de çok seviyorum.
Vallahi… Sizin kadar…
Anacığım,
Okulda arkadaşlarım çikolata alıyorlar.
Ciklet, sandviç alıyorlar.
Bana da para ver Anacığım.
Ben de alacağım onları.
Kızma bana Anacığım.
Ben bir çocuğum.
Elbette ben de isterim herkes gibi olmak,
İyi giyinmek, iyi şeyler yemek.
Beş senedir iki önlük giydim.
Hep eski kitaplar aldınız bana.
Hep fakirliğimizden bahsettiniz.
“Biz eller gibi olamayız” dediniz.
Ben mi istedim fakirliği Anacığım?
Ben mi istedim beni?
Orta Okulu da bitirdim Anacığım.
Üzülme, sana bakacağım artık
Aratmayacağım babamı sana.
Biliyorum çok severdin babamı…
Ama,
Yarın hepimiz öleceğiz Anacığım.
Hem neden üzülüyorsun sen?
Bak ben büyüdüm artık.
Hem çalışır,hem okurum,
Belki gündüzleri Liseye
Geceleri işe gideri.
İstemiyorum artık senin çalışmanı.
Hem biliyor musun?
Sen de yaşlandın artık.
Bunca sene sen bakmadın mı bana?
Bu dünya böyle değil mi zaten?
Bir kere geldikten sonra.
Anacığım,
Kanımda bir şeyler kaynıyor
Kanımda bir şeyler.
Gözlerim duman, duman,
Gözlerim çakmak, çakmak
İsyan edeceğim geliyor her şeye,
Hiçbir şeyi beğenmiyorum artık.
Ta şuramda sol böğrümde,
Bir şeyler kaynıyor fokur, fokur,
Fakat..
Bu isyan neden Anacağım?
Biliyordun ki böyle olacaktı bu
Sen gençlik çağından geçmedin mi sanki?
Bilmiyor muyum babamla nasıl sevdiğini?
Gerçi,
Bunları sen söylemedin bana,
Ama, duydum işte bir yerlerden.
Anacığım,
Bırak şikayetleri de, beni dinle ne olur.
İhtiyacım var dertleşmeye.
Hem buna mecbursun da sen.
Sen doğurmadın mı beni?
Sen getirmedin mi bu güne?
Sana söylemiştim Anacığım.
Benim için hep üzüleceksin diye.
Anacığım,
Şu kızlar var ya,Ş u kızlar?
Kimi esmer, kimi beyaz, kimi sarışın.
Görünce bir şeyler eriyor içimde.
Aklıma hep kötü şeyler geliyor.
Öpmek, sevmek, koklamak.
Sahiden kötü müdür bunlar Anacığım?.
Ya içimi daraltan şu boşluk hissi.
Hiç dolmayacak mı diyorsun?.
Anacığım.
Bir kızla tanıştım dün.
Beraber oturduk aynı sırada.
Ders çalıştık saatlerce.
Utandım onunla konuşurken,
Her kelime boğazımda düğümlendi.
Korkaktım, heyecanlı idim.
Haftalarca evvel görmüştüm onu
Takip etmiştim adım, adım.
Benzemiyordu başkalarına,
Ürkekti o da..Benim gibi.
Biliyorum,
Daha anlatmamı istiyorsun Onu.
Saçları ne sarı, ne siyah,
Büyük, büyük gözleri,
Bir altmışın üzerinde boyu.
Adı mı dedin ?
Ayşe..
Ne de çok soru soruyorsun Anacığım?
Utanıyorum, biliyorsun.
Bak Anacığım,
Eski usuller değişti artık.
İstemiyorum senin bulacağın kızları.
Ben buldum kendime kızı,
Başka birini istemiyorum ben.
Ana beni dinle ne olur!
Benim sevdiğim kız var ya?
Herkes gibi değildir dedim sana.
Hem sen değil misin,
Mutlu olmamı isteyen?
Beni dünyaya sen getirdin Anacığım.
Bana sormadan.
Kendi dünyamı kendim kuracağım,
Hiçbir etki altında kalmadan.
Sana sevgimden söyledim
Şimdiye kadar olanları.
Beni bağışla Ana.
Bu gün evleniyorum Ana.
İçimde tarifsiz bir takım hisler.
Gözlerim duman, duman.
Sönmüyor içimde yanan
Hayali ne de büyük Ana bunun.
Bir haftadır duramıyorum yerimde.
Yataklar hep dar geliyor bana.
Tüm gecelerim uykusuz.
Tüm gecelerim hayal dolu.
Düğünümün baş köşesi senin Anacığım.
Sende yaşamalısın Oğlunun mutluluğunu.
Ana… Anacığım,
Bak çocuklarımıza.
Senin torunların bunlar.
Bir kız iki oğlan.
Biz getirdik bunları dünyaya.
Hem de sormadan kendilerine.
Soramazdık da…
Biliyorsun.
Ana. Anacığım.
Şimdi kızmıyorum sana,
Bana sormadın diye.
Tabiat istiyor bunu böyle.
Hem hiç kimse sormamış çocuklarına.
“Bu dünyayı ister misin diye”
Ana. Anacığım.
Sana bir şey söylesem inanır mısın ?
Baba olmak.
Ne güzel bir şey ana.
Sevmek, okşamak, koklamak,
Bazen saatlerce ağlamasını dinlemek.
Geceleri uykusuz kalmak,
Hasta olunca hastalanmak,
İyiliklerinde iyi olmak.
Mutluluk, doyasıya mutluluk Ana.
Bir şey daha söyleyeceğim sana ana.
Gelinin her zaman iyi bana.
Seviyoruz birbirimizi,
Yaşantımız yuvamız için.
Çok şükür, sağlığımız da yerinde
Bir eş, cıvıl, cıvıl çocuklar.
Bu rezil dünyadan daha ne isterim.?
Mutluyum… Mutluyum Ana…
Anacığım.
Artık ben de ihtiyarlıyorum.
Saçlarım ağardı birer, birer.
Çocuklarım okuyorlar hepsi de
Üniversitede, Lisede, Ortaokulda.
Karım. O da benim gibi.
Değişmeyen tek şey Sevgimiz.
Zaman değişiyor galiba Anacığım.
Şikayetim var yeni nesilden.
Ayak uyduramıyorum Onlara.
Ne konuşmalarını anlıyorum,
Ne de hareketlerini…
Anam, ihtiyar anam.
Hasta mısın? Söyle bana.
Rengin uçmuş,
Gözlerin sönük, sönük.
Beyaz saçlarının bile rengi kalmamış.
Yoksa… Yoksa ana…
Hayır, hayır istemiyorum düşünmek.
Kalk gezdireyim seni.
Fakat… yoksa Ana…
Anam dur. Dur gitme ne olur.
Yalnız bırakamazsın beni,
Bu rezil dünyada.
Hem önce ben gitmeliyim bu dünyadan.
Getirdiğin gibi geri göndermelisin beni.
Anacığım.
Biliyorum duymuyorsun beni.
Ama daha konuşacaklarım var seninle.
Biliyor musun?
Şimdi benim de torunlarım var.
Tüm vaktimi onlar alıyor.
Karım… O da ihtiyar benim gibi.
Çocuklarımız..
Onlar da iyiler.
Bana göre mutlular hepsi de.
Fakat sonbaharım geldi artık.
Son yapraklarımda düşmek üzere.
Anacığım.
Özledim seni.
Ben de gelmek istiyorum senin yanına.
Bu dünya için çok oldu gördüklerim.
Fakirlik, zenginlik,
Acı ve tatlı günler.
Mutsuzluk, mutluluk.
Anacığım.
İşte geliyorum senin yanına.
Bana kollarını aç ne olur.
İşte… Veda ediyorum her şeye.
Elveda… Elveda karım.
Çocuklarım.
Tüm sevdiklerim.
Elveda… Elveda dünya.
Rezil dünya…

SENSİZ KALMAK

SENSİZ KALMAK

Bir korku, bir iç çekiş,
Bir gürültü,
Birkaç el sallayış,
İçimdeki acı buruklukla,
Arkadan bakış.
Sonra ta içimden gelen,
Herkesten gizlediğim,
Birkaç damla yaş.
Sen gittin…
Ankara çölüne bıraktın beni.
Yalnız kaldım.
Korkuyorum…
Bütün gürültüsüne rağmen
Sessiz,
Bütün kalabalığına rağmen
Issız Ankara.
Sen yoksun,
Ellerin yok,
Gözlerin yok,
İnsanlar çoktan yok oldu.
Ve,
Ankara’yı yitirdim.
Sokaklar ne kadar çirkin,
Rüzgar ne kadar deli,
Ya bulutlar…
İnsaf edin, açın önümü ne olur?
Ben uzaklara, uzaklara
Bakacağım bu günler.
Yanımda kimse kalmadı.
Sen gittin.
Uzaklardasın.
Düşünemiyorum,
Düşünemiyorum kendimi,
Ateşim var, hastayım.
Korkuyorum, korkuyorum yalnızlıktan.
Oysaki çok severdim yalnızlığı.
Yıldızlar bile saklıyor seni benden
Rüzgar ters yöne götürüyor kokunu.
Saçlarını savuruyor mu havaya, havaya?
Deniz mi kucaklıyor,
Benim yerime seni?
Gülüp eğleniyorsundur umarım.
Ya ben.
Elimde kalem,
Dudağımda izmarit,
İçime, içime dolan yaş,
Ah bulabilsem bir taş,
Kırabilsem şu başımı.
Sonra oturup ağlasam saatlerce…
Sen gittin,
Sen oksun.
Eğlen ne olur eğlenebildiğin kadar.
Gül ne olur gülebildiğin kadar.
Düşünme beni.
Bana varsa eğer,
Acıyan acısın…

Osman Niyazi Müftüoğlu

YAMYAMLAR VE AŞK

YAMYAMLAR VE AŞK

Tamtam sesleri geliyor kulaklarıma uzaktan,
Ürkek bir ceylan kaçıyor dağa yukarı.
Lime, lime et dolaşıyor yamyamların elinde.
Aşıklar korkudan bir birine sokuluyorlar.
Yaradan’a dua ediyorlar bütün inançlarınca.
Meltem hafiften esiyor denizden kıyıya doğru.
Uzaklardan çakal ulumaları geliyor.
Karanlık yüzlere karanlıklar basıyor yavaş, yavaş.
Yıldızlar ürkek, ürkek titreşiyor gökyüzünde.
En korkunç dakikalarını yaşıyor şimdi aşıklar.
Neden bitmiyor bu uğultu neden ?
Sesler daha başka geliyor şimdi uzaktan.
Etler daha başka kokuyor.
Nereden geldiği bilinmeyen bir çığlık.
İçlerini ürpertiyor.
Sevgilerde bir vahşilik var şimdi.
Ellerinde et parçaları, raks eden,
Vahşilere özge bir sevgi.
İnsancıl hareketler kaybolmuş,
Yamyamlarca sevişiyor aşıklar.
Ormandan et kokusu, aşk kokusu geliyor.
Raks eden Yamyamların tamtam sesleri geliyor.
Utanga’nın vahşi ormanında şimdi vahşiler.
Merasimle bir insanı yiyorlar.

Osman Niyazi Müftüoğlu

ANLIYOR MUSUN?

ANLIYOR MUSUN?

Ellerin ne kadar sıcaktı ellerimde?
Gözlerin nasıl da manalıydı gözlerimde?
Ve,
Zaman nasıl geçerdi senin yanında.
Bilir miydin?

Bilir miydin?
Kalbim kelebek, kelebek uçardı
Sana doğru.
Hayallerim seninle doluydu.
Yem Yeşil.
Yem yeşil duygularım vardı senin için.
Bahar kadar sıcak,
Bahar kadar ılık.
Buram, buram tüterdi.

Ama,
Zaman nasılda değişti ansızın.
Önce ellerini çektin ellerimden,
Ellerim üşüdü.
Sonra gözlerini yitirdi gözlerim.
İkisi de ağladı.
Ve;
Zaman sensizde geçiyor artık.
Biliyor musun?
Biliyor musun?.
O kalp yine uçuyor kelebek, kelebek
Ama senden kaçmak için.
O hayalde yine sen varsın.
Ama simsiyah.
Simsiyah duygularım var şimdi senin için,
Kış ayları kadar soğuk,
Kış ayları kadar korkunç
Anlıyor musun?

Osman Niyazi Müftüoğlu

NE OLUR?

NE OLUR?

Ne olur omuzlarımdan inin artık,
Hatırlatmayın bana dünün acı yalnızlığını.
Uykularımı yitirtmeyin bana.
Haykırmayın kulaklarıma mutsuzluğumu.
Kesin artık çığlıklarınızı kesin.
Ne olur çekmeyin beni karanlıklara.
İstemiyorum dünün karanlık günlerini,
Hep ben mi yitirmeliyim umutlarımı?
Hep ben mi dinleyeceğim çığlıklarınızı?
Ne olur susun artık, susun.
Ne olur beni de dinleyin artık.
Benimde umutlarım var,
Tüm umutlular gibi.
Mutluluk benimde büyük özlemim,
Ne olur beni de dinleyin artık, dinleyin.
Ne olur omuzlarımdan inin artık.
Benim de sevgilerim var herkes gibi.
Ben de hülyalara dalarım mutluluk üstüne.
Bir evim, bir karım, çocuklarım olsun dilerim.
Ne olur gülmeyin bana öyle gülmeyin.
Ne olur,s usun artık,dinlemiyorum sizi.
Kulaklarımı tıkadım çığlıklarınıza,
Kulaklarımı tıkadım kahkahalarınıza.
Benim de özlemim mutluluk.
Bir evim, karım, çocuklarım olsun.
Hatırlatmayın bana dünün acı yalnızlığını,
İstemiyorum karanlıkları,
Benim de umutlarım var herkes gibi.
Ne olur, omuzlarımdan inin artık,inin.

Osman Niyazi Müftüoğlu

SEN YOKSUN

SEN YOKSUN

Sonbahar meltemleri esiyor dışarıda serin, serin.
Sararmış yapraklar doldurmuş somakları baştan başa.
Son kampana şimdi çalıyor küçük istasyonumda,
Sen geliyorsun aklıma,
Sevgilerimle sevinçlerimle dolu sen.
Saati gelmişti ayrılığımızın.
Son şarkımızı söylemiştik seninle,
Sesinde tatlı bir hüzün vardı hani..
Sonbahar ağaçları gibi durgun,
Son bahar meltemleri gibi serin.
Sevdiğini söylemiştin sessizce kulağıma,
Seveceğim demiştin hani..
Son sözlerin bunlar oldu bana biliyor musun?.
Sevgimize karabulutlar düştü sonunda.
Son mektubunda acı,
Son mektubunda kin,
Son mektubunda nefret vardı.
Sonra başka sesler karıştı sevgimizi,
Sen bir başkasına gittin.
Sebebini kendinde söylemedin bana.
Senden başka kimselerden aldım haberini.
Söz vermiş,nişanlanmış,evlenmiş dediler.
Sen sevgilerimi çalan küçük kız.
Sonbahar yaprakları gibi düştün sokaklarıma,
Son kampana gibi çınladı kulaklarımda sesin.
Son Meltem gibi esip gittin başımdan,
Sevginle, kininle, nefretinle…
Sonbahar meltemleri esmiyor artık dışarıda.
Sokaklarıma kar yağıyor baştan başa.
Sokaklarım sevgilerim gibi kayboluyor.
Sevgilerimde karabulutlar var şimdi.
Sevgilerimde karakışlar esiyor.
Sevgilerimde bora,
Sevgilerimde tipi,
Sevgilerimde her şey var.
Sen..Sen yoksun.

Osman Niyazi Müftüoğlu

NEDEN

NEDEN

Ellerim ellerini arıyor
Neden?
Gözlerim gözlerini, içim seni istiyor,
Neden?
Ay hep evinin üstünden doğar yıldız, yıldız.
Serin bir rüzgar eser penceremden.
Kokunu getirir bana.
Ellerini, gözlerini, seni getirir.
Sabaha dek sana bakarım penceremden.
Ta içime işler, soğuk ve Sen.
Kararsızım, uyuyamam.
Ağlamak gelir içimden,
Ya gözlerin,
Yıldız, yıldız parlarken.
Ağlayamıyorum.
Neden?….

Osman Niyazi Müftüoğlu

EĞER

E Ğ E R.

Seni sevdiğimi söylüyorsam, inanma.
Ellerini tutuyorsam,
Kıyasıya bakıyorsam gözlerine,
Seni istiyorsam, Dudaklarım çatlak çatlaksa,
Öpmek geliyorsa içimden doyasıya,
Geceleri uyuyamıyorsam,
Sokaktaysam,
Islanıyorsam,
Üşüyorsam,
Elimde izmarit, cebimde şişem varsa,
Sarhoşsam,
Köşe başlarında sarhoş türküleri söylüyorsam,
Rüzgar yüzüme, yüzüme tükürüyorsa karlarını,
Seni sevdiğimden değilse,
Sana taptığım içinse bütün bunlar,
Sırılsıklam aşıksam,
Ağlamak geliyorsa içimden dizlerine kapanıp doyasıya,
İnançlarımı yitirdimse,
Karanlıksam, kötüysem,
Korkuyorsam aydınlıktan,
Sırtımda urbam, ayaklarımda pabuçlarım eskimişse,
Hastaysam,
Öleceksem,
Senin yüzündense bütün bunlar,
Kabulümsün,
S e v i y o r s a n?.

Osman Niyazi Müftüoğlu