Bütün Toros yaylalarına Yazlık olarak yaylaya çıkan, Toros Dağlarının eteklerindeki ovalarda kış aylarını geçiren Yörük obaları ile Gavur Dağları’nın (Amanos) eteklerinde kış aylarını, yaylalarında yaz aylarını geçiren diğer Yörük obaları, yıllık yaz şölenleri için Toros Dağlarının tepesindeki büyük bir düzlükte bir araya gelip çadırlarını kurmuşlar bir ay kadar sürecek geleneksel büyük Yörük Şölenleri başlamıştır.
Yörük geleneklerine göre bu şölenlerde at yarışları, güreşler, çeşitli dallarda Okçuluk yarışmaları, At yarışları, Cirit Oyunları, avlanmalar, geçmişlerine ait öyküler, saz şairleri arasında atışmalı yarışmalar, obalar arası ziyafetler, düğünleri yapılmak istenilen gençlerin düğünleri gibi obaları birbirlerine kaynaştıran etkinlikler yapılmaktadır.
Büyük Yörük Şölenlerinin yarısına yakın bir zaman geçtiğinde Halk Ozanlarının, Halk Aşıklarının, Yörüklerin geçmişlerine ait öykülerin anlatılacağı geceye gelinmiştir.
Yörük Obalarının hanımları bütün marifetlerini göstererek şölen yemeklerini hazırlamışlar, genç kızlar ve oğlanlar şölenlerin en düzgün bir şekilde geçmesi için hizmet ekibi oluşturmuşlar, o günkü şölenleri idare etmekte olan Yörük Obası Beyleri’nden birinin öncülüğünde Büyük Şölen Çadırının içinde yemek sofralarını kurmaya başlamışlardır.
Yörük geleneği gereği obanın büyüklüğü değil, Oba Beyleri’nin yaş itibariyle büyüklüğüne göre Bey’ler’in yerleri hazırlanırken, şölen sofrasının en başlarına da ister Bey olsun ister olmasın obalarda yaşayan en yaşlı Yörük’leri oturtmak bir terbiye, bir gelenek olduğu için herkes bu esasa göre Şölen Sofrasına davet edilmişler ve yemek başlamıştır.
Büyük bir saygı ve neşe içinde şölen yemekleri yenmiş, dualar edilmiştir. Halk Ozanlarının Halk Aşıklarının o günkü etkinlik için Şölen yöneticisi Yörük Beyi gerekli hazırlıkları yaparken, Şölen yöneticisi Yörük Beyine Yaylaya Ak sakallı, nur yüzlü bir Dede’nin geldiği, izin verilirse şölenlere katılmak istediği bildirir.
Şölen Yöneticisi Yörük Beyi durumu Şölen çadırında bulunanlara anlatır ve gelen konuk’u hemen çadıra davet eder.
Bir müddet dinlenen konuk’a derhal yemekler çıkarılır ve onun yemeği bitinceye kadar o gün yapılacak Şölen etkinliklerine ara verilir.
Gelen konuk yemeğini yedikten sonra herkese teşekkür eder. Kendisinin bir takım yetenekleri yanında bir destancı, bir hikayeci olduğunu, yaşının Altmışı geçtiğini, izin verilirse Toros Dağlarında ve Gavur Dağlarında yaşanan, iki Yörük Bey’i hikayesini ve onların çocuklarına ait bir aşk hikayesini anlatmak istediğini söyler.
Günün etkinliği için hazırlanan Halk Ozan’ları ve Aşık’ları sırayla gelip konuk’un elini öperler ve Çadırda bulunanlara kendi haklarını yeni gelen konuk’a verdiklerini yeni gelen konuğun hikayesini dinlemek istediklerini, Yaşlıların ve Beylerin de izin vermesini dilerler.
Yaşlıların ve Oba Beyleri’nin töre gereği böyle bir isteği çevirmeleri olanaksızdır. Hep birlikte onlar da dinlemek istediklerini söylerler.
xxx
Gelen konuk yaşına rağmen oldukça canlı bir ses tonuyla anlatmaya başlar.
Rivayet ederler ki, senelerce evvel, ben diyeyim bin yıl siz deyin beş bin yıl önceleri Akdeniz bu günkü Toros Dağlarının, Gavur Dağları’nın eteklerini yalarmış. Esen her meltemle birlikte bu iki dağa serin bir hava ve tabiattaki her türlü canlının ihtiyaç duyduğu ılıman bir iklimi adeta üflermiş. Bu nedenle dağlar yeşilin her tonunda büyüklü küçüklü Orman ağaçları ile kaplanmış. Ağaçların altında, düzlüklerde otların, çiçeklerin en güzelleri yetişir, etraf özellikle yaz aylarında her türlü renkle bezenirmiş. Ağaçlarda kuşların her türü, kayalıklarda Kartallar, Akbabalar, Şahinler ve benzeri kanatlılar, Dağların Ormanlarında Ayılar, Aslanlar, Kaplanlar, Geyikler, Dağ keçileri büyüklü küçüklü her türlü canlı mutluluk içinde yaşarmış. Çiçeklerin üzerinde nazlı nazlı uçuşan Arılar, Kelebekler, Böceklerin seyrine doyum olmazmış. Dağlarda her türlü hareket, her türlü bereket, yaşam için gerekli bütün unsurlar bir arada imiş.
Yine o yıllarda da şu anda sizlerin yaptığı gibi Büyük Yörük Şölenleri için Yörük Obaları bir yıl evvelki şölende belirlenen yaylalardan birinde şölenler düzenlerlermiş. Bu Şölenler,Y örük Obaları arasında dayanışmayı, yardımlaşmayı, yakınlaşmayı, kız alıp vermelerle akrabalaşmayı, kültürün yeni yetişen nesillere aktarımını sağladığı için her yıl büyük bir heyecanla beklenirmiş. Ayrıca yapılan bu şölende bir sonraki şölenin hangi yaylada yapılacağı belirlenirken hangi Oba Beyinin sorumlu olacağı da belirlenirmiş. Bu belirlemedeki amaç, Şölenlerde yapılan her türlü etkinlikte, etkinlikleri kazananlara verilecek hediyeleri hazırlama görevi de O Oba ve Bey’e verilirmiş. Açık olarak O Oba ve Bey Ev sahibi, diğer Obalar konuk sayılırmış. Konukların Ev sahibine hediyeler getirmesi geleneği yanında, ev sahibi Beyin tören bitişinde Konuklarına hediye vermesi bir gelenekmiş.
Seneler böyle akıp giderken İki Yörük Obası Beyliği’nde özellikle Oba Beyleri’ni ve dolayısıyla Oba halkını mutsuz kılan aksilikler yaşanmaya başlanmış.
Birisi Karaman Bölgesini kışlık, Toros Dağlarını yaylalık edinen Karaman Obası Yörükleri Beyi ile Gavur Dağlarını Yaylak, Amik Ovasını kışlık olarak kullanan Gavur Dağları Yörükleri Beyi imişler.
Ben size yine bir yayla hazırlığı içinde olan Karaman Obası Yürük beyinin Hikayesinden başlayacağım, sonra Gavur Dağları Yörük Beyinin hikayesini anlatacağım. Sonra da bu iki aileyi tekrar mutluluğa götüren olayı ve o olaydan sonra doğan iki gencin aşkını ve sadece Yörük Obalarında yaşananları değil, dağların, Dağda yaşayan her türlü canlının, Akdeniz’in geçirdiği değişimleri anlatacağım.
xxx
Karaman Obası Yörük Beyi’nin hikayesi.
Yaz ayları yaklaşmış. Karaman Obasında yayla hazırlıkları bütün hızı ile devam etmekte imiş…
Gecenin yarıdan fazlası geçmiş. Nerdeyse sabah olmak üzere imiş. Obanın içinden, çekiç sesleri, örs sesleri, o ses ve hareketlilikten tedirgin olan köpeklerin ululamaları duyulmakta imiş.
Yörük Beyi’nin evinde de aynı telaş varmış. Herkes yayla hazırlığında imiş. Evin genç Beyi evinin çardağı üzerinde durmadan, büyük bir merak, büyük bir heyecan, ama içinde tarif edemediği bir sıkıntı ile bir sağa, bir sola yürümekteymiş.
Gecenin bu atmosferini yanık bir türkü sesi bozmuş.
“Küçükten görmedim Ana kucağı,
Koç yiğitler yatağı damlar bucağı,
Bir yiğit ölmekle söner mi ocağı.
Yandım anam yandım, yandırma beni…”
Yörük obasından çobanlık yapan birinin söylediği bu türkü Yürük Beyi’ni olduğu yerde, adeta çivilemiş.
Bu türkü sanki Yörük Beyi’nin hayat hikayesi gibiymiş.
Türkünün verdiği hüzün, yaşamında geçirdiği evreler, annesinin ölümü, babasının ölümü, kendisinin yaşadığı yerden çok uzaklarda olan Amcasının yanında büyümesi beyin aklından bir şerit gibi geçmiş. Ayakta kalmaktan, üzüntüden, o saate kadar uyumamaktan yorulan Yörük Beyi çardak üzerindeki sedire oturmuş ve türkünün de etkisi ile yaşamını sanki yeniden yaşamaya başlamış…
Yaklaşık 35 sene kadar önce yine Yörük beyinin Bey babası zamanında yine yayla hazırlıkları yapılmış, Yörük Obası Toros Dağları’na, yaylaya doğru hareket etmiş.
Annesi doğumuna günler kalmış bir vaziyette hamileymiş. Oba Toros Dağlarına tırmanmaya başlamış. Kışlık konaklama yerini bırakalı iki gün geçmiş. Hamile anne, yol sarsıntısı, doğum heyecanı içinde ikinci konaklama yerinde birden bire sancılanmış. Obanın tecrübeli ve Ebe Ana diye bilinen kişisi derhal getirilmiş. Doğum normal ölçü içinde yapılmış.
Fakat annede bir gariplik varmış, devamlı kan kaybediyor muş. Ateşler içinde yanmaktaymış. Kendini bir türlü toparlayamamış.Yaklaşık bir hafta kadar sonra kurtulamamış ve genç yaşında vefat etmiş.
Anası bir kere bile kucağına alamamış. Yörük Beyi’nin babası olan Oba Beyi büyük Yörük Şölenlerine gelemeyeceğini bildiren bir ulak göndermiş ve yazı eşinin vefat ettiği konaklama yerinde geçirdikten sonra geri kışlığa dönme kararı vermiş. Eşinin ölümünden son derece üzüntülüymüş. Yeni doğmuş tek çocuğuna nasıl bakacağını onu nasıl büyüteceğini bilememiş. Bütün gün çadırında oturmakta, kendisine ziyarete gelen Yörük Obası Bey’lerini misafir edip yolcu ettikten sonra yatağına yatmakta ve durmadan ağlamaktaymış.
Bütün Oba halkı, Bey’lerinin günden güne eridiğini görmekte, Bey olduğu için de kendisine fazla bir şey söyleyemiyorlarmış.
Aradan haftalar, aylar geçmiş. Oba Beyi eşinin acısını her gün daha fazla içinde duymaktaymış. Yaşamını böyle devam ettiremeyeceğini, bir müddet uzun bir yolculuğa çıkarak en azından hatıralardan uzaklaşmak istemiş.
Bu karara vardıktan sonra Obanın Yaşlılarını toplayıp onlara derdini ve düşüncesini anlatmış. Yolculuğa çıkmadan önceden Burdur yöresinde büyük bir Oba’nın Beyi olan küçük kardeşini çağırmak istediğini, Oba’ya ve yeni doğmuş oğluna bakmasını isteyeceğini yaşlılara anlatmış. Onların da bu noktalarda fikirlerini almış. Ayrıca yaz bittikten sonra Oba’nın Kışlak olarak kullandıkları Karaman yöresine dönmesini, kendisini beklememelerini bildirmiş. Oba’nın yaşlıları, Beyin düşüncesini uygun görmüşler.
Bey obasından bir haberciyi hemen kardeşine göndermiş. Neden çağırdığını da haberciyle kardeşine bildirmiş. Kısa bir süre sonra gelen haberci Burdur Beyi’nin yola çıktığını ve en geç bir gün sonra Oba’da olacağını Bey’e bildirmiş.
Kardeşi küçük bir grupla ve bir kaç deveden oluşan bir katarla abisinin davetine koşmuş. Kardeşinin bir gün sonra Oba’da olacağını bilen Oba Beyi, hiç uyuyamamış ve bütün gece hazırlanmış. Sabahleyin “kardeşimi karşılamaya gidiyorum” diyerek Oba’dan ayrılmış. Dik bir uçurumun üzerinde bulunan büyük bir kayanın üzerinden kardeşinin gelişini gözlemeye başlamış.
Yemeden, içmeden, yatakta yatmaktan ve devamlı ağlamaktan halsiz düşmüş olan Bey kayanın üzerinden kardeşinin yolunu gözlerken güneşin ilk ışıklarının verdiği rehavetle kendini tutamaz olmuş. Uyku bastırmış. Kendini tutmak uykusu açmak için ayağa kalkmış ama birden bire gözleri kararmış, dengesini kaybederek ve oldukça yüksek olan kayadan kardeşinin geçeceği yol üzerine düşmüş ve ölmüş.
Çok kısa bir zaman içinde daha birkaç aylık bebek iken önce annesini sonra babasını kaybetmesi Oba Beyi’nin belleğine on yaşından sonra kazınan çok büyük acı yumağı olmuş.
“Küçükten görmedim ana kucağı” sözcükleri bu nedenle Oba Beyi’nde büyük bir acı yaratmakta imiş.
Babasının ölümünden sonra daha birkaç aylık bebek olan Oba Beyi’ni Amcası almış ve Burdur yöresine, kendi Oba’sına götürmüş.
Amcası, Bey’e gerçekten öz baba gibi davranmış. On yaşlarına geldikten sonra Annesinin ve babasının ölüm hikayesini, kendisinin babası değil, amcası olduğunu bütün detayları ile anlatmış.
O zamana kadar babası bildiği kişinin babası, anası diye bildiği kişinin anası olmadığını, kardeş zannettiklerinin kardeşi olmadığını anlayan Oba Beyi bu acı gerçeklerle önce büyük bir yıkıntı duyarsa da yaşamına devam etmiş. Amcası 10 yaşına geldikten sonra her sene Yörük Oba’larının yayla mevsiminde Beyi kendi Oba’sına götürerek ve onu kendi Obasının Bey’i olduğunu, ilerde onlarla birlikte olacağını, onlara Beylik edeceğini aşılamaya çalışmış.
Her geçen sene kendi Oba’sına daha çok alışan Bey, amcasının da katkılarıyla gerçekten iyi bir kişi iyi bir Bey olarak yetişmiş. 20 yaşlarına geldiği zaman amcası Burdur bölgesinde bir başka Oba Beyi’nin gerçekten güzel olan kızı ile evlenmesini planlamış. Genç Bey de gerçekten o kızı tanımakta, hatta ona karşı oldukça ileri bir duygu beslemekteymiş. Ama töre gereği bunu amcasına söyleyemezmiş, utanırmış. Amcasının kendisine konuyu açmasından sonra heyecanla kabul ettiğini amcasına bildirmiş. Amcası Yürük geleneklerince kızı istemeye gitmiş ve müspet netice almış.
Yine Yörük gelenekleri içinde görkemli bir düğünle yeğenini evlendirmiş ve büyük bir kervan oluşturarak Beyi kendi Obasına götürerek artık tamamen Obasına hakim olmasını isteyerek kendi Oba’sına dönmüş.
Yalnız yeğenine bir söz vermiş. İki senede bir kendi Obasını yaylaya çıkardıktan sonra hiç beklemeden Yeğenini ziyaret edeceğini ve kendisi ile birlikte yaylaya çıkıp birkaç hafta misafiri olacağını söylemiş.
Bey evleneli beş yıla yakın zaman geçmiş, çok sevdiği eşinden bir çocuğu olmamış.
Amcasının ziyaret senesiymiş. Bey, amcasına beş yıla yakın zamandır muştulu bir haber verememiş olmanın ezikliğini taşıyormuş. Amcası geldiği zaman açıktan söylemese bile yine soran gözlerle yüzüne bakacağını, bu bakıştan utanacağını ve üzüleceğini düşünürmüş. Bu duygu Oba Beyinin içini kemiren, gerçekten kendisine dert edindiği bir sorunmuş. Yine bu sene de amcasına muştulu bir haber veremeyeceği duygusu ve üzüntüsü ile amcasının yolunu gözlemeye başlamış.
Oba Beyi çok uzaklardan gelen çan seslerini duyunca birden irkilmiş. Bu çan sesleri Oba’ya yaklaşmakta olan Amcasının kervanına ait sesler olduğunu anlamış. Akşamdan beri eyerlenmiş vaziyette kapı önünde beklettiği ata atladığı gibi eşine ve yardımcılarına yapılacak işlerin talimatını vermiş ve Amcasını karşılamaya gitmiş.
Karamana yakın bir yerde Amcasının kervanına kavuşmuş. Amcasının ve amcası ile beraber gelen Yengesinin, aile büyüklerinin elini öpüp, akranlarıyla kucaklaşmış ve kendisi de kervana katılarak Obaya doğru tekrar yola çıkmışlar.
Oba halkı büyük bir coşku içinde Beyleri’nin amcasını karşılamışlar. Onları özel olarak hazırlanmış Konuk Konağına almışlar. Yorgunluk atmak için verilen ikramdan sonra dinlenmeleri için onları konakta bırakmışlar. Kervanda Amcası ile beraber gelen diğer konuklar içinde hazırlanmış çadırlar varmış. Onlara da gerekli ikramlar yapılmış, onların da dinlenmeleri için her türlü hazırlık yapılmış.
Yorgunluklarını atan, yeteri kadar dinlenen başta amca olmak üzere konuklar öyle yemeği için Beyin konağında toplanmışlar, yemeklerini yedikten sonra Oba Beyi ve Amcası yalnız kalırmışlar.
Amca yeğeninin yüzüne bakamayışından onun sıkıntısını anlıyormuş. Neşelendirmek için yeğenine takılarak başka konulardan, Burdur Yöresindeki yaşantıdan kesitler anlatmış. Yaylaya beraber gidecekleri için Büyük şölene gelecek diğer tanıdıkları Yürük Beylerinden ve onların niteliklerinden birbirlerine anlatmışlar.
Amcasının gelişinin üçüncü günü Büyük Yörük şöleninin yapılacağı yaylaya gitmek üzere yola çıkmışlar. Oba Beyi, Obanın da kendi yaylalarına çıkmasını, şölenlerden sonra amcası ile yaylaya geleceklerini söylemiş.
Onlar Büyük Şölenin yapılacağı yaylaya doğru yola devam ederken biz Gavur dağları Yörük Obası Beyi’nin hikayesine geçelim.
xxx
Gavur Dağları yaylalarında yaz aylarını geçiren, kış aylarında, başta Amik Ovası dahil, Maraş, Suriye, zaman zaman Urfa Harran ovasına kadar giden Oba, yörenin en kalabalık, en zengin, en konuksever obalarından biriymiş. Karaman Yörük Obası Beyi gibi bu oba Beyi’nin de kaderi çok benzermiş. Aradaki tek fark bu Beyi’n babası daha kendisi beş yaşlarında iken vefat etmiş. Annesi babasının ölümünden üç sene sonra yakalandığı selden kurtulamayarak ölmüş, bu Bey de daha sekiz yaşında iken hem annesini hem babasını kaybetmiş. Bu Bey’i de arada bir Gavur dağlarını yazlık olarak kullanan Halep yöresine yerleşip göçebelikten kısmen uzaklaşan Halep Yürük Beyi büyütmüş.
Olayların gelişimi şöyle olmuş.
Gavur Dağları Yürük Obası Beyinin babası kış aylarını geçirmek için gittikleri Amik Ovasında yaşamlarını şakilik yaparak devam ettiren sabit yerleri asla olmayan Arap çetelerinin Obada misafir oldukları bir zamanda yaptıkları saldırıda öldürülmüş. Öldürülüşü oldukça üzücü olmuş.
Olayın yaşandığı günden bir gün önce Obaya Tüccar görüntülü on kişi kendilerini Tanrı misafiri diye tanıtarak gelmiş. Çok Konuksever olan Oba Beyi bu gelen konuklara derhal yeni bir çadır kurdurmuş. Hizmetlerine Oba gençlerinden kişiler belirlemiş. Yemek ve dinlenmeleri için her türlü talimatı vermiş. Ayrıca hayvanlarının bakımı için de Obadan görevliler belirlemiş.
Akşamın erken sayılacak bir zamanın da konuklara gereği gibi bakılıp bakılmadığını kontrol etmek, konukların bir sorunu olup olmadığını anlamak isteyen Bey, kendi çadırından çıkıp ve konukların çadırına doğru yürümeye başlamış.
Kendilerini Tanrı adına konuk ettiren bu kişilerin asıl amacı Obada yağma yapmak ve kendilerine engel olacak kişileri öldürmekmiş. Bey konuklara ait çadırın önüne geldiğinde bir kaçı Bey’in üzerine atlayıp hemen ellerinde bulunan pala ve bıçaklarla Bey’e hücum etmişler.
Böyle bir olayı beklemeyen Bey hazırlıksızmış. Yine de şiddetli bir kavgaya tutuşmuş ama Oba halkı gelinceye kadar ölümcül şekilde bıçak yaraları almış. Sahte konukların hepsi Oba halkı tarafından öldürülmüş.
Bey günün Otacılarının bütün çabalarına karşın kurtarılamamış. Oldukça genç sayılacak bir yaşta vefat etmiş.
Cenazesi Oba halkından kalabalık bir grup tarafından Gavur Dağlarında ki en sevdiği yaylaya götürülmüş ve gömülmüş.
Cenazesi kaldırılan Oba Beyinin Genç karısı ikinci çocuğuna gebeymiş. Beş Yaşlarına yaklaşan oğlu ile kalmış. Kocasının işlevini üstlenmiş ve kış aylarının bitiminde Oba’yı Cenazenin defin edildiği yaylaya göndermiş. Kendisi de Oba yaşlılarından birisi ve birkaç bakıcı ile beraber Halep Yörük Obasında Kayınbiraderini ziyarete gitmiş. Amacı küçük
oğlunu onun yanında bırakmak onun gerçek bir Bey olarak yetiştirmesi için ricada bulunmakmış.
Genç kadın gerçekten Halep’e ulaşmış, Bir hafta kadar Halep’te kayınbiraderinde kalmış. Dönerken oğlunu Amcasının yanında bırakmış.
Halep Yörük Beyi kardeşinin genç karısını gönderirken en büyük oğlunu da ailesi ile beraber Gavur Dağlarına göndermiş. Amacı oğlunun oldukça büyük Obanın işlerinin yürütülmesinde yardımcı olmasıymış.
Aradan iki sene kadar geçmiş. Gavur Dağları Yörük Obası Beyin’in genç karısının, kocası ölmeden önce gebe kaldığından bir kızı olmuş. Kızı yaşını da birkaç ay geçmiş. Kış aylarına gelinmiş. Oba yine kış için Amik Ovasına inmiş. Genç kadın nerdeyse iki yıldır görmediği oğlunu görmek, onu birkaç ay yanına almak için Halep Yürük Obası Beyi’ne gitmek için hazırlık yapmış. Yanına aldığı Oba’nın ileri gelenlerinden bir kişi ve korucu birkaç gençle yola çıkmış. Yola çıkışlarının ikinci günü şiddetli bir yağmur başlamış. Hemen Asi nehri kıyısında mola verilmiş ve genç Hanım için ırmağa çok yakın bir düzlükte çadır kurulmuş. Bir kaç gün durmadan yağan yağmur büyük gök gürültüleri ile devam etmiş. Küçük kız çocuk, gök gürültüsünden korkmuş, uyumakta zorlanmaktaymış. Annesi büyük çaba ile ninniler söyleyerek kızını uyutmaya çalışıyormuş.
Genç kadın kızını uyuturken kendisi de uyuyup kalmış. Yağan yağmurun şiddeti artmış, Çadırların kurulu olduğu yerden bir kilometre kadar yukarı bir yerde nehir yatağını yarmış, sanki iki üç kat daha fazla suyla dolmuş, büyük bir sel olmuş. Sel, karşısına çıkan her şeyi önüne katarak sürüklemeye başlamış. Birden bire çadırı da sel basmış, uyku içinde bulunan Genç Kadın ve kızı kendilerini toplayamadan sel çadırla birlikte her şeyi yıkıp alıp götürmüş.
Oba halkı bütün uğraşmalarına rağmen Genç Kadını ve küçük kızı bulamamışlar.
Sel felaketinden üç gün kadar sonra çadırdan 5-6 yüz metre ileride sel kumları altında çocuğuna sarılmış vaziyette Genç kadınının cesedi bulunmuş.
Halep Yörük Obası Beyi’nin de gelmesi ile kadın ve kızı, kocasının yanına açılan mezarlara gömülmüş..
Daha sekiz yaşlarında anne ve babasını kaybeden Gavur Dağları Yürük Obası Beyi Halepde amcasının yanında kalmış, onun bir çocuğu gibi büyümüş. Obası ile ilişkisi kesilmesin diye bazen yaz aylarında, bazen kış aylarında Halep Yörük Obası Beyi’nin büyük oğlu ile kendi obasına gelmiş, aylarca Oba’da kaldığı olmuş.
Halep Yörük Beyi amcasının yönlendirmesi ile Medrese eğitimi almış, kültürlü ve görgülü bir Bey olmuş.
Yaklaşık yirmili yaşları yaşarken Amcasının Oba’sından bir kıza karşı oldukça yakınlık duymaya başlamış. Günün koşulları içinde kızdan da bu yakınlığına cevap olacak işaretler almış.
Genç Bey konuyu öncelikle amcasının oğluna açmış. Amcasının oğlu konuya oldukça sıcak bakmış, kızın bir Bey karısı olabilecek nitelikte olduğunu bildiğinden uygun bir zamanda babasına açacağını vaat etmiş.
Bu konuşmanın geçmesinden bir iki ay sonra Genç Bey yaz ayları da geldiği için Amik ovasında kışı geçiren obasına dönmüş, obası ile beraber Gavur Dağlarında Anne ve babasının mezarının da bulunduğu yaylaya gidilmiş.
Genç Bey hayatında ilk defa Toros Dağlarında düzenlenen büyük Yörük Şölenlerine katılmış, O şölende daha yeni evlenerek Şölenlere gelen Karaman Yörük Obası Beyi ile tanışmış. Daha ilk tanışmalarında birbirlerini sevmişler, hayat hikayelerindeki benzerlik nedeni ile birbirlerinin sırdaşı olmuşlar.
Şölenlerden oldukça mutlu olarak tekrar kendi obasına dönen genç Bey, Oba’sında öncelikle hayvanlarda, sonra insanlarda meydana gelen, kıran şeklindeki hastalıktan dolayı o yaz ve onu takip eden kış aylarında Halep’e gidememiş.
Kışın sona ermesine yakın bir günlerde hem amcasını, hem de sevdiği kızı görmek ve kıza olan tutkusunu amcasının oğlu anlatmamışsa da bizzat kendisi amcasına anlatmak niyetiyle Halep’e hareket etmiş.
Gidiş günü eskiden buluştukları yerde kızla buluşup, hasret giderdikten sonra önce amcasının oğluna gidip durumu konuşmak istemiş. Amcası oğlunun evine geldiğinde onun babasının yanına gittiğini öğrenince Genç Bey hemen amcasının Konağına gitmiş ve Amcasının gülerek, sevgi ile kendisine baktığını görünce şaşırmış.
Amcası hiç duraksamadan, “Benim de düşündüğüm kızla evlenmek istediğini duyunca çok sevindim. Hemen hazırlanın.Bu akşam kızı istemeye gideceğiz. Ben kızın ailesine geleceğimizi bildiriyorum” deyince Genç Bey heyecanla amcasının ellerine sarılıp Saygı ile ellerini öpmüş.
Gerçektende o akşam kızı istemeye gitmişler. Oba’nın Beyi tarafından yine bir Oba Beyi’ne kızının istenmesinden çok mutlu olan kızın ailesi, kızlarına da danışarak hemen Evet dediklerini bildirmişler.
Amcası bir gün sonra bizzat kendi oğlunu Amik Ovasına göndermiş ve Beylerinin Nişanlanacağını, gerekli hazırlıkların hemen yapılarak on gün içinde Halep’e gelmelerini bildirmiş.
Genç Bey bu on günlük süre içinde çocukluğunun ve o yaşa gelinceye kadar yaşadığı yerleri, akranlarını ve arkadaşlarını hem ziyaret etmiş hem de Nişanına davet etmiş.
Beklenen On gün geçmiş. Amik Ovasından gelen Gavur Dağları Yürük Obası ileri gelenleri, Halep ve yöresinde yaşayan Yürüklerin ileri gelenleri yanında Şehrin idarecilerinin de bulunduğu büyük bir şölen düzenlenmiş. Hediyeler verilmiş. Yürük geleneklerine uygun eğlenceler düzenlenmiş, Genç Beyle sevdiği kızın nişanları yapılmış.
Hediyeler arasında bir hediye Beyi oldukça mutlu etmiş. Halep’te yaşayan bir Arap Aşireti Genç Beye bir erkek birde dişi Arap Atı Tayı hediye etmiş. Bey’in sonraki yaşamında bu Tayların oldukça büyük yeri olmuş.
Nişan yapıldıktan sonra Genç Bey yayla dönüşü düğünün yapılması hususunda amcasından söz alarak Amik Ovasına kendi obasına dönmüş. Yaylaya çıkılmış. Yine Büyük Yörük Şölenlerine katılmak için can atıyormuş. Çok Sevdiği Karaman Oba Beyi’ne muştuyu vermek, onu sonbaharda yapılacak düğününe davet etmek için gün saymaya başlamış. O yaz yapılan Şölenlerden oldukça mutlu dönmüş. Karaman Obası Beyi yanında Şölenlere katılan bütün Oba Beyleri’ni düğününe davet etmiş.
Son Baharda gerçekten hem Halep’te hem de Amik ovasında ki Oba’da büyük düğün kurulmuş. Haftalarca süren düğünden sonra Halep’e giden Gelin alayı gelinle beraber Amik Ovasına dönmüşler. Töreler gereği hediyeler verilirmiş. Gelinin hediyesini Anne ve babası olmağı için baba yarısı diye kabullenilen Amcası vermiş. Gelin her türlü merasimden sonra Damadın Kışlık konağından içeriye alınmış.
Evlilikten sonraki yıllar hızla akmış. Yazın Yaylaşa gitme, Büyük Yürük Şölenlerine katılma, Kışın Amik ovasında kışlamalarla geçmiş ama bu evliliğin de maalesef bir meyvesi olmamış. Seneler çocuksuz geçmiş.
İki Yürük Beyinin kaderi burada da aynen benzemiş. Çok sevdikleri eşlerinden çocuklarının olmaması iki Beyin de sırdaşlıklarının baş konularından birisi olmuş. Geçmişlerindeki benzerlik burada da aynen olunca Büyük Şölenlerde saatlerce dertleştikleri görülürmüş.
Gavur dağları Yörük Obası Beyi o sene de yaylaya çıkmış, Obasından Şölenlere katılacaklarla beraber Toros Dağların’daki Büyük Yörük Şölenlerine katılmak için hareket etmişler.
Her iki Bey de birer gün ara ile Büyük Şölenlerin yapılacağı yaylaya varmışlar. Bir yıldır görüşmemenin verdiği heyecanla birbirlerine sarılmışlar. Karaman Yörük Obası Beyi, Gavur dağı Oba Beyi’ni amcasına takdim etmiş. Bey, arkadaşının baba bildiği amcasının ellerini saygı ile öpmüş ve ona karşı arkadaşı kadar saygılı davranmaya çalışmış.
Şölenler bütün coşkusu ile başlamış. Avçılık, Atıcılık, Okçuluk, güreşler derken yine Halk Ozanlarının halk aşıklarının söyleşi günü gelmiş. Herkes neşe içinde Şölen yemeklerini yemiş, halk aşıklarının ve ozanların söyleşisi başlarken Şölen çadırına yaşlı, gün görmüş, bilge kılıklı bir kişi gelmiş.
Sizin bana yaptığınız gibi bu kişiye de yemek verilmiş, o yemeğini bitirinceye kadar o gün yapılması gereken şölenlere başlanmamış.
Yaşlı konuk yemeğini yedikten sonra “Şölenlerin başlamasını engelledim.Özür dilerim. Ama geç kaldım. Bildiğiniz yaşlılık işte.” demiş ve izin verilirse kendisinin de söyleşiyi izlemek istediğini bildirmiş. Şölenlere katılan hiçbir Oba bu kişiyi tanıyamamış. Kimsenin bilmediği bir kişi imiş bu yaşlı konuk.
Halk Ozanlarının, Halk Aşıklarının söyleşisi bitmiş. Söyleşi sonrası son ikramlar yapılırken, gelen yaşlı konuk yerinden kalkmış, Karaman Yörük Obası Beyi ile Gavur dağları Yörük Obasını Beyi’nin yanına doğru yürümüş. İki Bey ve Karaman Beyi’nin amcası yaşlı kişiyi kendi şölen minderine davet edip halini hatırını sormuşlar. Yaşlı konuk teşekkür ettikten sonra çadırda herkesin duyacağı bir ses tonuyla Bey’lerin Obalarından da bahsederek konuşmaya başlamış.
– Sen Karaman Obası Beyi, derdin büyük. Derdinden dolayı Tanrıya şikayetçi olmadın. Sabrettin. Ama her şey gibi bununda sonu gelecek. Derdin Tanrının da yardımı ile bir yıl içinde sona erecek. Önümüzdeki yıl ilerde yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı, kalbi temiz, yüreği pek, akranlarına göre her şeyde daha maharetli bir erkek çocuk sahibi olacaksın. Tanrı kaderini daim etsin.
Sonra dönmüş Öbür Bey’e.
– Sen Gavur Dağı Obası Beyi. Senin de derdin büyük. Sen de sabretmesini iyi biliyorsun. Ama merak etme. Senin de derdin sona erecek. En fazla 2-3 yıl sonra Tanrı sana öyle bir kız evladı verecek ki, dünyalar güzeli olacak. Ovalardaki Ceylanlar, dağlardaki Keçiler onun çabukluğuna, kıvraklığına ayak uyduramayacak. Ok atmada, kılıç kullanmada, ata binmede onunla yarışabilecek bir yiğit, bir er kişi sadece senin obanda değil, bütün obalarda pek olmayacak. Tanrı onun da kaderini düzgün kursun, daim etsin.
Yaşlı konuğun Oba Beylerine söyledikleri çadırda önce sessiz, sonra heyecanlı bir atmosferin esmesine neden olmuş. Herkes her iki Bey için dualar ederek Şölenden ayrılmışlar. Yaşlı konuk ise Şölen Beyi tarafından konuk çadırına gönderilmiş. Her iki Bey’de tatlı bir heyecanla Şölenlerin kalan kısımlarına da katıldıktan sonra vedalaşıp ayrılmışlar.
Karaman obası Beyi, amcası, eşleri tatlı bir heyecanla Obalarının Yaylada bulunduğu yere gitmişler. On on beş gün kadar yeğeni ile kalan Burdur Beyi yeğeni tarafından yolcu edilmiş.
Bir iki hafta sonra Beyin karısı biraz da tedirgin bir vaziyette gezinmeye başlamış. O zamana kadar içinde duymadığı bir takım hisler genç kadını sarsıyormuş.
Yaklaşık bir ay geçtikten sonra gebe olup olmadığını anlayamayan ancak ay halinin oldukça gecikmesine anlam veremeyen genç kadın, Obanın Ebe Ana diye bildiği kadını ziyarete gitmiş ve durumunu onunla konuşmuş. Yaşlı kadın tecrübesinin verdiği birkaç soru sormuş, kendisince bir iki deneme yapmış ve sonra Genç kadına beklediği muştulu haberi vermiş, yani gebe olduğunu söylemiş.
Genç kadın aldığı muştulu haberi kocasına nasıl anlatacağını ve duyuracağını bilememiş. Yine Ebe anadan yardım istemiş. Kocasına beraber gitmeyi söylemiş. Ebe ana, genç kadının durumunu anlayışla karşılamış ve hemen hazırlanarak konakta dinlenmekte olan Beyin yanına gitmişler.
Bey Ebe Anayı karşısında görünce heyecanlanmış. Hemen ellerini öpmüş ve onu Konağın Balkonundaki sedire oturtmuş. Yaşlı kadın Beye dönerek:
– ”Tanrı sabır gösteren kullarına daima sabrının karşılığını verir. Gözün aydın, eşin Tanrının da izni ile bir bebek veriyor sana. Kendisi açıkça söylemeyeceğini, heyecanlandığını söylediği için beraber geldik.” diyerek müjdeyi vermiş.
Genç Beyin tabir uygunsa nutku tutulmuş. Uzun süre donmuş kalmış. Sonra birden bire bütün avazı çıktığı kadar bağırarak obasına çocuğunun olacağını, baba olacağını söyleyerek, heyecanla Ebe Ananın elini öpüp karısına sarılmış.
Bir gün sonra önce Burdur’a Amcasına özel bir ulak çıkarmış. Sonra da bütün Yürük Obalarına, muştulu haberi duyurmak için özel ulaklar gönderilmiş.
Karaman Beyi yalnız kaldığı bir zamanda daha iki ay kadar önce Büyük Şölende Ak saçlı, nur yüzlü Bilge Dedenin söylediklerinin gerçek olduğunu anladığından Gavur dağları Yürük Beyine de özel bir ulak göndermiş. Hem müjdeli haberi vermiş, hem de yaşlı Dedenin söylediklerinin kendi şahsında gerçekleştiğini Tanrının takdiri ile onun da Dedenin söylediği gibi çocuk sahibi olacağına inandığını bildirmiş.
Kış ayları geçmiş, bahar ayları Akdeniz kıyılarında, Toros Dağlarında, Gavur Dağlarında, Karaman Bölgesinde bütün güzellikleri ile yaşanmaya başlanmış.
Karaman Beyliğinde tatlı bir heyecan bütün Oba Halkını sarmış. Doğum günü yaklaşmakta olduğundan Karaman Bey’i doğum sonrası gelecek başta Amcası olmak üzere bütün konukları için misafir çadırları kurdurmaya, yapılacak şölen için Şölen sahasını hazırlatmaya başlamış.
Bütün Oba Beylerine muştulu haberi vermek üzere ulaklar hazırlıklarını tamamlamışlar, heyecanla doğumu beklemeye başlamışlar.
En sonunda beklenen Bebek sağlıklı bir şekilde doğmuş. Gerçekten de Büyük Yürük Şölenlerindeki yaşlı Dedenin söylediği gibi bir erkek bebek dünyaya gelmiş.
Ulaklar derhal yollara çıkarılmış, muştulu haber bütün Yürük Obalarına duyurulmuş.
En uzak bölgede olmasına rağmen Gavur Dağları Yürük Obası Bey’i muştulu haberi alır almaz derhal hazırlanmış ve Karaman Bölgesine hareket etmiş, hediye olarak ta Halep bölgesinde yerleşmiş bir Arap Aşireti başkanından Nişanında hediye olarak aldığı ve ürettiği Arap atlarından birini daha bir yaşındaki Tay’ı ile hediye götürmüş.
Karaman Beyliğinde doğum sonrası gerçekten büyük bir şölen düzenlenmiş, yaklaşık bir hafta süren törenlerden sonra Karaman Beyi, bütün Beyleri çocuğa isim vermek üzere Konağına davet etmiş.
Beyler daha bir yıl önce yaz şölenlerinde Yaşlı Bilge Dedenin sözlerini ve doğacak çocuğun vasıflarını anlatışını hatırlayarak YAĞIZ isminde anlaşmışlar.
Çocuğun ismi de belirlendikten sonra Yürük Beyleri Karaman Beyini tekrar kutlamışlar ve Karaman’dan ayrılmışlar.
xxx
Sonraki iki yıl yine bilinen ve gelenekler doğrultusunda yaşanırken Gavur Dağları Yürük Beyinin Genç karısında bir takım değişiklikler olmaya başlamış. Kadın yediği yemekleri hemen çıkarmakta imiş ve devamlı şekilde karnında ağrı benzeri eziklikler duymaya başlamış. Oba o sene Amik Ovasını geride bırakmış, Halep’e yakın bir bölgede kışı geçirmek istemiş. Genç kadın hemen Obanın Otacıları tarafından kontrole alınmış, aynı zamanda Halep bölgesindeki Otacılara danışılmış ve bütünü bu arazların Gebelik olacağı noktasında anlaşmışlar.
Habere ihtiyatla yaklaşan Bey bir süre daha bekledikten sonra harekete geçmeyi uygun bulmuş. Gerçektende iki ay kadar sonra Eşinin gebe olduğunu anlayınca sevinçle ağlamaya başlamış. Sonra kendini toparlamış. Derhal önce Halep’te ki amcasına bizzat kendisi gitmiş ve muştulu haberi vermiş. Halep’e gitmeden önce bütün Yürük Beylerine muştulu haberi ulaştırmak için de ulaklar çıkarmış.
Karaman Beyine ise özel ulak çıkarmış. Yaşlı Bilge Dedenin Büyük Şölende söylediklerinin ikisinin şahsında da gerçekleşmesi Gavur dağı Bey’inde Mistik bir duygu yaratmış. O Mistik duygu ile Karaman Beyine Obada akrabası ve başyardımcısı olan kişiyi göndermiş.
O yaz aylarında yapılan Yürük Şölenine eşsiz giden bey, gebeliği oldukça ilerleyen eşini götürmemiş. Şenliklerde bütün Yürük Beylerinden tebrikler alan Bey, törenler biter bitmez hemen obasına Gavur Dağlarına dönmüş.
Dönüşünden iki ay kadar sonra da beklenen bebek dünyaya gelmiş. Yürük Şölenindeki Ak saçlı Bilge Dedenin ifade ettiği gibi doğan bebek daha doğduğu anda oldukça güzel bir kızmış. Sonbahar aylarında doğan bebek için yine başta Halep’teki amcaya, bütün Yörük Oba’larına özel ulaklar gönderilmiş.
Karaman Obası Beyi, Yağız’ın doğumunda hediye edilen, daha anasını emen, şimdi büyüyen taya binerek gelmiş ve hediye olarak ta obasının Develerinden en beğendiği bir erkek ve bir dişi deveyi, ayrıca Yağız için yapılan Ok yay ve sadaktan bir takımı götürmüş.
Konukların gelmesinden sonra da Obada doğum için büyük bir şölen düzenlenmiş, Şölenin sonunda da Bilge Dedenin tarifinde ifade ettiği,”ovadaki ceylanlardan, dağdaki keçilerden daha atik olacaktır” nitelemelerine uygun olarak ta yeni doğan Bebeğin İsmini CEREN olarak koymuşlar.
Ceren bebeğin doğumundan beş altı ay sonra Karaman Beyinin bir kız çocuğu olduğu gelen ulaklardan öğrenilmiş yine ulaklar koşturulmuş, şölenler düzenlenmiş,ş ölen sonunda İsim konulmak için toplanıldığında Karaman Beyi “Kızım Toros Dağlarından Güneşin ilk ışıklarının Oba’ya düştüğü zamanda dünyaya geldi. Onun için izin verirseniz kızımın adını GÜNEŞ koymak istiyorum” demiş. Bütün Beyler bu öneriyi aynen kabul etmişler ve kızın ismi GÜNEŞ olarak konulmuş.
Bu doğumdan bir buçuk yıl sonra da Gavur Dağlarından muştulu bir haber gelmiş, Beyin erkek olarak ikinci bir çocuğunun olduğuna dair ulaklardan bilgiler alınmış, yapılan kutlama şölenlerinin arkasından da yeni doğan bebeğe Kartal ismi verilmiş. Kartal isminin verilmesi de doğum günü yaşanan bir olaya dayalı imiş. Genç kadının Sabahın erken vakitlerinde sancısı tutup sancı ile kıvrandığı bir zaman Obanın üzerinde bir kartalın cıyak cıyak bağırarak dolaşmaya başladığı görülmüş. Kartal bütün gün Obanın üzerinden ayrılmamış ve devamlı acı acı bağırmış. Akşam üzeri Bebek doğduğu anda Kartal Akdeniz üzerine doğru uçup gitmiş ve gözden kaybolmuş. İsim konulması için toplanıldığında Obanın en yaşlı dedesi gelen Konuk Beylere bu olayı anlatmış, Beylerde “O halde Çocuğun adı KARTAL olsun” demişler.
Obaların yaşantısı bilinen doğrultuda devam etmiş ama Karaman Obası Beyliğinde Yağız gerçek bir Delikanlı olmaya başlamış. Daha çocukluğundan itibaren sevecen, saygılı akranları arasında en önde gelen, gerek geleneklerin yerine getirilmesinde, gerek geleneklere göre yapılan her türlü yarışmalar, spor etkinlikleri, atçılık, avcılık, okçuluk konularında bütün Yörük Obaları gençleri arasında kendisine rakip çıkamaz olmuş. Özellikle Okçuluktaki, at yarışlarındaki ve cirit oyunlarındaki becerisi herkesin hayranlığını çekermiş. Ayrıca Geleneksel Yürük Kültürüne uygun saz çalmalar, Türkü söylemeler, halk hikayeleri öğrenme ve anlatma beceresi çok üstünmüş.
Yağızın bu nitelikleri bütün yürük Obalarında masal gibi anlatılırmış. Yeni yetişen Genç Bey adayları biraz kıskançlık, biraz beğeni ile Yağızı takip ederken, Obaların genç Kızlarının da rüyalarını süslermiş.
Yağızın bu özellikleri, bütün Toros Dağlarında, Burdur bölgesinde, Gavur Dağlarında, bütün Yürük Obalarında bir masal gibi, bir halk kahramanı hikayesi gibi anlatılıyormuş.
Yakışıklı imiş. Yiğitmiş. Sevecenmiş. Hatırşinasmış. Küçükle küçük, büyükle büyükmüş.
Bu arada Gavur Dağlarında da Bilge Dedenin ifade ettiği bütün özellikleri taşıyan, dünya güzeli bir kız olan Ceren büyümeye, genç kız olmaya başlamış. Kış aylarını Amik Ovası, Harran Ovası, Suriye Ovaları gibi ovalarında geçiren Obanın bu kadar geniş alanda yaşantısı olmasından dolayı Ceren önce bu yörelerde isim yapmaya başlamış.
Bir kız olmasına rağmen Ata binmede, Ciritte, hele de Okçulukta başarılı ve bir dağ keçisi gibi, bir Ova Ceylanı gibi çevikliği güzelliğine güzellik katmakta imiş. Obanın Yaşlıları Ceren’i tarif ederken“O kadar güzel ki, Gavur dağlarının tepesine çıktığında Akdeniz’e şavkı düşer, Akdeniz’in bütün Balıkları Onun güzelliği karşısında Denizde şarkılar söyler, oyun oynarlar. Sadece Akdeniz’deki Balıklar değil, dağlarda kurtlar kuşlar, çiçekler, ağaçlar Cereni gördükleri zaman mutlu olurlar, onu sevgi ile kabul edip en güzel kokularını, en güzel havalarını etrafa yayarlar” diyorlarmış.
Cerenin bu nitelikleri aynı zamanda bütün Toros Dağlarında, Gavur Dağlarında, yürüklerin yaşadıkları hemen her yerde duyuluyor Genç Yürüklerin hayallere dalmasına neden oluyormuş.
Ceren, Karaman Beyinin doğduğu zaman hediye olarak getirdiği Ok, yay ve Sadağı yanından hiç ayırmadan dağ bayır dolaşır, bazen atının terkisinde Obaya büyük bir geyik Avı ile dönermiş. Üstelik O geyiklerin postlarının tabaklamasını gayet güzel becerir, onları çadırlarına ve kışında konaklarının duvarlarına asarmış.Yaşı on üçe geldiği zaman babasına Büyük Yürük Şölenlerine katılmak istediğini kendisini de götürmesini söylemiş.
Yine Yaz ayları gelmiş, Yürük Obaları yayla hazırlıklarına, Beyler de Büyük Yürük Şölenlerine hazırlanmaya başlamışlar. Ceren babasının kendisini de götüreceğini duyduğu zaman mutluluktan adeta yerinde duramaz olmuş. Hem şölenleri Yaşama hem de hakkında anlatılan öykülerden dolayı gıyabında aşık olduğu Yağız’ı göreceğini anlayınca sevgi ile babasına sarılıp teşekkür etmiş.
Giderken Babasının arkadaşının oğlu Olan Yağız’a kendisi tarafından avlanan ve yine kendisi tarafından tabaklanan bir Geyik Postunu götürmek istemiş. Bu düşüncesini babasına söylemiş, o da Yağız’ın yanında babasına da bir tane götürmesini tavsiye etmiş.
Amik ovasında konuşlanan Yürük Obası Gavur Dağlarına doğru yaylaya giderken, yanına Cereni de alan Yörük Beyi de kendi katarı ile Büyük Yürük Şölenlerinin yapılacağı Toros Dağlarında ki yaylaya doğru hareket etmiş.
O sene yapılacak Büyük Şölen Yaşlı Bilge Dedenin Karaman Yürük Obası Beyi ile Gavur Dağları Yürük Obası Bey’ine çocuklarının olacağı muştusunu verdiği yayla imiş. Karaman Bey’i ve Gavur Dağları Bey’leri şölenlerin yapılacağı yaylanın belli olmasından sonra O Bilge Dedenin gereği gibi anılması için Şölenleri idare edecek Yürük Beyinden ricada bulunmuşlar, kendi obalarının aşıklarına bu yönde görev vermek istediklerini söylemişler. Uygun cevap aldıkları için de kendi Oba Aşıklarına gerekli hazırlığı yapmalarını ayrı ayrı istemişler.
Öte yandan Karaman Yürük Obası Beyliğinde de ayni zamanlarda Yayla ve Büyük Şölen hazırlıkları yapılmış, Oba Yaylaya hareket ederken Bey de ailesi ve Tören kafilesi ile Törenlerin yapılacağı yaylaya hareket etmişler.
Törenlere çoktandır babası ile birlikte katılan Yağız, Cerenin törenlere geleceğinden habersizmiş. Ama fırsat buldukça sözü Cerene getirip babasına Tören sonrası Gavur Dağlarına kadar gidip gidemeyeceklerini sorar, o tarafları çok merak ettiğini söylermiş. Babası ne demek istediğini anlarmış ama anlamazlıktan gelirmiş. Gerçekten de Yağız Ceren anlatılarından o denli etkilenmiş ki O da gıyabında Cerene büyük ilgi duyarmış.
Karaman Beyi kendilerine çocuklarının olacağı muştusunu veren Bilge Dedenin Anısına hazırlık yapmaları için kendi Obasının Halk Aşıklarına özel ricada bulunmuş, Kardeşliği olan Gavur dağları Beyinin çadır yerini de kendi yanında ayırarak yaylada O Bilge Dedenin muştulu haberi verdiği sene çadırını kurduğu yere çadırını kurdurmuş. Daha onların çadırı kurulup içine yerleştiklerinde hemen hemen akşam olmakta iken kardeşliği Gavur dağları Yürük Beyi de yaylaya gelmiş. Beyin geliyor olduğunu Yağız Babasına haber vermiş ve daha babası bir şey demeden hemen karşılamaya koşmuş.
Karaman Beyi Kardeşliği olan Beyin Çadırının kurulmasının akşamdan yetişmeyeceğini bildiğinden Eşine akşama ve geceye konukları olacağını söyleyerek O da kardeşliğini karşılamaya koşmuş Yağız koşarak karşılamaya koştuğu Gavur Dağları Beyinin katarın da siyah donlu bir Arap atının üzerinde gördüğü güzelin Ceren olduğunu anlayınca dizlerinin bağı adeta çözülmüş, nerdeyse yere yığılacak hale gelmiş. Ceren ise koşarak gelen Yiğit’in Yağız olduğunu görür görmez anlamış. Atının üzerinde nerdeyse düşecek duruma gelmiş. İkisi ilk defa göz göze geldiklerinde birbirlerine gerçekten aşık olduklarını anlamışlar.
Bu arada Karaman Oba Bey’i de yetişmiş. Daha orada birbirlerine sarılıp hasret giderdikten sonra Karaman Beyi bu geceyi kendi çadırında konuk olacaklarını, çadırın ertesi gün kurulmasını söyleyip çadırına davet etmiş.
Karaman Beyi çadırında akşam yemeği yendikten sonra Ceren hemen getirdiği kendi hediyelerini önce elini öperek Karaman Bey’ine vermiş. Arkasından da Yağız’a hediyesini vermiş. Karaman Beyi hediyeyi teşekkür ederek almış, Yağız ise bir hazırlık yapmamış olmanın ezikliği ile dururken babası imdadına yetişmiş. “Oğlum,Cerenin Okçuluğunu biliyoruz. Hani Gavur Dağlarına gidersek götürürüm dediğin yeni Ok takımını verebilirsin. Oralara kadar gitmene gerek kalmadı. Artık şimdi burada hediye edebilirsin” demesi üzerine hemen yeni yapılmış Ok, Yay ve Sadağı Ceren’e hediye olarak vermiş.
O seneki Şölenler özellikle iki Bey için oldukça coşkulu geçmiş.Yağız girdiği bütün yarışmaların birincisi olmuş. Ceren yarış dışı yapılan Okçulukta yarışmaya katılanların hepsini geçerek gerçek becerisini göstermiş. Hatta Yağızı bile iki puan geçmiş. Halk Aşıkları gecesinde Yaşlı Bilge Dedenin söylediklerinin aynen gerçekleşmesi nedeniyle Onun bir Ermiş kişi olduğu üzerinde durularak Bilge Dede saygı ile anılmış.
Yaklaşık on beş gün süren şölenler biterken bir sonraki şölenlerin yapılacağı Yayla ve Şölen Yöneticisi seçimi yapılmış. Yaylanın Karaman Obasının Yaylası olması yanında Şölen Yöneticisinin de Karaman Yürük Obası Bey’i olmasına karar verilmiş.
Bu olguya, Ceren’e kendi Obasını tanıtma fırsatı bulacağı için çok sevinen Yağız yerinde duramaz hale gelmiş. Ceren de Yağız’ın yetiştiği yerleri görmekten, Yağız’ın Obasıyla tanışmaktan heyecan duyacağını belirterek “Bey amca, seneye özellikle Şölen Sembolünün ve şölen baş hediyesinin alınmasına dair yarışmalara erkeklerle ben de katılacağım. Eğer kız olduğum için beni yarışmaya almayacaksanız şimdiden söyleyeyim ben şölenlere gelemem” demiş.
Karaman Beyinden böyle bir ayrım yapılmayacağının teminatını alınca da teşekkür etmiş ve huzura kavuşmuş.
Gavur Dağı Bey’i yolunun da uzak olması nedeniyle şölen biter bitmez kendi yaylasına gitmek üzere yola çıkmış. Yağız yarım gün kadar Bey amcasını yolcu etme bahanesi ile kendileri ile gelmiş. Kafilenin bir hayli gerisinden Ceren’le sohbet etmişler. Sonra onları uzun süre arkalarından bakarak yolcu etmiş.
Bir yıllık süre Obalar için rutin yaşayışla ve çabuk geçmiş ama Ceren ve Yağız açısından sanki bitmek bilmemiş.
Şölen günleri yaklaştıkça Cereni bir heyecan sarmış, babasını sıkıştırmaya başlamış.
– “Yol çok uzun. Hemen yola çıkalım. Törenlere geç kalacağız“ diyormuş.
Yürük Beyi kızındaki bu heyecanı anlıyor ve ona sevgi ile bakıyormuş. Yağız gibi bir damat adayı onun için idealin de üzerinde imiş. Üstelik Yağızın babası kendisinin gerçekten kardeş gibi kabul ettiği bir dostu olması da onu sevindiriyormuş.
Şölenlerin yapıldığı bir zamanda iki Bey eşleri ile beraber iken Karaman Beyi açık olarak konuyu açmış ve Cereni oğlu Yağıza istemiş. Cerenin babası ve annesi kızlarının küçük olduğunu, en az bir yıl daha geçmesini, seneye de bu ilginin devamı halinde konuyu tekrar görüşebileceklerini ifade etmişler.
Bu konuşmalardan Ceren’in de Yağız’ın da haber olmamış. Yağız bu isteğini babasına nasıl açacağını bilemiyormuş. Ceren’i uyumadan geceler boyu düşünmekte, ne yapacağını bilemez şekilde gün doldurmakta imiş. Nihayet Şölen günleri yaklaşmış, Karaman Beyi şölenlerden çok önce yaylaya çıkarak gerekli düzenlemeleri yapmaya başlamış. Oba Beylerinin yerlerini belirlemiş. Her Obanın armasını taşıyan flamaların göndere çekileceği direkleri büyük bir dikkatle hazırlamış ve flamaları direklere çektirerek her Obanın yerlerini hazırlamış. Gavur Dağları Bey’ine yine kendine en yakın yerde yer ayırmış.
Karaman Beyi o sene yapılacak Yörük Şölenlerinin idarecisi olarak belirlendiği zaman Obasında bulunan genç kızlara özellikle şölenlerin en sonunda yapılan Okçuluk Yarışmasında kazanacak Okçunun olacak, en az on metrekare bir halı dokumalarını istemiş.
Okçuluk yarışması iki ayrı şekilde yapılırmış. Bir tanesi belli bir mesafeden konulan hedefi tam ortasından vurulması gereken yarışma, diğeri ise Şölen alanının orta yerine dikilen en az elli metre yükseklikteki direğe asılan ve şölenlerin en değerli hediyesi olacak olan hediyeye zarar vermeden hediyenin asılı olduğu ipi at üzerinde koşu halinde iken en üstteki düğüm noktasından vurarak düşüren okçuya verilen imiş. Karaman Beyi genç kızlardan dokunmasını istediği halıyı dikili direğe asarak yarışmanın yapılmasını istiyormuş.
Dokunması istenilen Halının Şölenlere katılan bütün Yörük Obalarının kendilerine has armalarının da halının kenarlarına motif olarak işlenmesini istemiş.
Genç kızlar Beylerinin istediği halıyı dokumuşlar. Bey bu halıyı Ceren’in ilk katıldığı şölene gelirken getirdiği postun içine yerleştirmiş. Post bir bütün halinde, başı ve Boynuzları ile birlikte olduğundan uzaktan canlı bir Geyik görüntüsünü almış.
Bütün bu hazırlıklarda Yağız babası ile beraber olmuş. Hazırlıkların bir an önce bitmesi ve şölenlerin bir an önce başlamasını istiyormuş.Onun için Şölenlerden daha çok Ceren önemliymiş. Cereni görme duygusu içinde gittikçe artan bir konu haline gelmiş.
Karaman Beyi oğlundaki bu duyguları sevgi ile izliyormuş. Ona hissettirmeden belki bir söz kesme veya Nişan olabilir duygusu ile de eşi ile beraber bütün hazırlıkları yapıyormuş.
Öte yanda Ceren bir sene daha büyüyerek gerçekten tam bir Genç Kız görüntüsüne girmiş.Şölenlerin gelmesini iple çekiyormuş. Özellikle okçuluk yarışmalarına katılacağı duygusu ile Yağızın bir önceki Şölende kendisine hediye ettiği Ok takımını yanından ayırmıyor, devamlı şekilde çalışıyormuş. Şölenlerden döndükten sonra Gavur dağlarında nerdeyse Geyik bırakmamış. Oba Geyik eti yemekten usanmış. Ama içlerinden birisini de özel olarak kendi bedenine uygun şekilde tabaklamış, kurutmuş. İçine girdiği zaman adeta bir geyik görüntüsü aldığını görünce çok mutlu olmuş. O postu tamamen kendisine ayırmış. Bir tanesini de yine itina ile Yağız için hazırlamış. Şölenlere giderken mutlaka götürmek istiyormuş. O postu bütün halinde yüzdürmüş. Tabaklama işi bittikten sonra içini Amik Ovasındaki tarlalardan özel olarak topladığı Pamuk ile doldurmuş. Ayaklarını da Obasının ustalarına sanki Geyik ayağı gibi yaptırmış. Görüntüsü itibariyle tam canlı bir Geyik olarak Yağıza hediyesini hazırlamış.
Şölen günü yaklaştıkça O da yerinde duramaz hale gelmiş. Babası ile her karşılaştığında ne zaman yola çıkacaklarını soruyor, Annesini devamlı şekilde “Daha ne bekliyoruz” diye sıkıştırıyormuş.
Gavur Dağları Beyi bir önceki şölenlerde kardeşliği olarak kabul ettiği Karaman Beyinin bu şölenlerde de kızlarını isterse ne yapacaklarını eşi ile konuşuyorlarmış. Onlar da bu yönde talep gelirse daha fazla dayanamayacaklarını bildiklerinden olası bir söz kesme veya nişan için Cerene hissettirmeden hazırlıkları yapmışlar.
En sonunda beklenen gün gelmiş. Gavur Dağları Bey’i yolun uzaklığından dolayı Obası daha yaylaya hareket etmeden yola çıkmak için hazırlanmış. Obasına yaylaya gitmelerini, kendisinin Şölenlerden sonra döneceğini söyleyerek tamamen atlardan oluşan bir katar şeklinde Karaman Beyliği yaylasına hareket etmiş.
Akdeniz Sahillerini takiben yapılan yolculuk on gün sürmüş. Karaman Beyliği yaylasına yarım günlük mesafe kalınca oba geceyi geçirmek için mola vermiş. Geceyi geçirdikten sonra sabahın erken saatlerinde yola çıkan Bey daha şölen yaylasına varmadan Karaman Beyliğinden başlarında Yağız’ında bulunduğu bir takım genç heyecanla kafileyi karşılamaya gelmiş.
Ceren Yağız’ı gördüğü anda çığlık atmamak için kendini zor tutmuş. Gençlerin de katılımı ile Gavur Dağları Beyinin katarı öğle saatine yakın Şölen alanına varmışlar.
Katarı atına atlayıp yaylanın başında karşılayan Karaman Beyi arkadaşını ve Eşini çadırına almış. Katardakiler öğle yemeğini yemişler. Sonra Karaman Beyliği gençleri ve Gavur Dağı Bey’liğinin elemanları çadırları kurmaya başlamış. Çadırlar kurulduktan sonra Bey kendi çadırına geçmiş. Eşyalar yerleştirilmiş. Çadırlar birbirine çok yakın olduğundan Ceren daha fazla dayanamamış ve Yağız için içini doldurduğu, Geyik Postunu alarak hemen götürüp vermek istemiş.
Yağız esasen çadırın önünden ayrılamadığından Ceren hemen hediyesini almış ve götürüp Yağıza vermiş. Yağız yine kendisince Cerene bir hediye hazırlamadığını düşünerek mahcup bir şekilde kendi çadırlarına girince Yağızın Annesi Ceren için hazırladığı tamamen gümüşten işlenmiş bir üç eteği oğluna vermiş ve Cerene götürmesini istemiş. Ailesi bu seferde Yağız’ı Ceren’e mahcup olmaktan kurtarmış.
Şölene gelmesi gereken bütün Yörük Obaları gelmişler ve şölen bütün güzellikleri ile başlamış. At yarışları, cirit oyunları, güreşler, halk ozanları ve aşıkların atışmalı ve atışmasız Söyleşiler dinlenilmiş, geçmiş törenler ve törelere ait anlatılar dinlenilmiş, yaklaşık on beş gün kadar süren şölenin sonuna gelinmeye başlamış.
Şölenlerin son gösterileri Okçuluk bölümü olarak düzenlenmiş. Bütün Obaların yarışmacıları şölen alanında sıraya girmişler. Gavur Dağları Yörük Obasının yarışmacılarının başında Yağızın hediyesi olarak verilen üç eteğin içinde dünyalar güzeli denilecek Ceren varmış. Cerenin bir kız olarak yarışmacı olacağını bilmeyen Oba Beyleri Ceren’in güzelliği karşısında adeta donmuş kalmışlar.
Cerenin omzunda bir yıl önceki şölenlere geldikleri zaman Yağız tarafından kendisine hediye elden Ok Yay ve sadağı varmış.Yarışmaya başlama işaretini yaklaşık olarak Ceren’in yaşlarında olan ve gerçekten Ceren’den sonra şölenlerin en güzel kızı olan Karaman Beyinin kızı Güneş verecekmiş. Güneşin üzerinde de Cerenin giydiği üç eteğe benzeyen bir üç etek varmış.
Karaman Beyi yarışmaların koşullarını yarışmacılara anlatmış. İlk etapta at üzerinde atı en hızlı şekilde koşturarak işaretli noktadan atış yapılacağını, belirlenen hedefteki noktalarda en orta noktayı vuran kişinin birinci olacağını, bu sayının birden fazla olması halinde o kişiler arasında yarışın devam edeceğini, birinci olacak yarışmacıya bir Arap Atı tayı verileceğini, sonra belirlenen noktadan elli metre uzaklıktaki hedefe ok atılacağını, yine atlı yarışlardaki gibi hedefi tam ortasından vurulması gerektiğini, birden fazla kişinin vurması halinde yarışmaya devam edileceğini, birinci gelen yarışmacıya Tayı ile birlikte bir Arap Atı verileceğini söylemiş.
Yarışmanın ikinci etabında yaklaşık elli metre uzunluğunda bir direğin tepesine asılı bulunan Geyik postu içindeki hedefin direğin en üst noktasındaki düğümün hemen altından vurularak düşürülmesi olduğunu, bunu başaran yarışmacının yarışmayı kazanacağını ve postun içinde gizlenen hediyeyi alacağını açıklamış.
Yarışmacılar konuşmayı dinledikten sonra hemen atlarına atlamışlar ve yeniden sıraya girmişler. Yarışma sırası önceden belli olduğundan Güneş yarışmaya başlayacak ekibin önünde durmuş ve ekipe atlarıyla hedefi vurmak için Ok ve Yaylarını hazırlamalarını ve işaretiyle yarışmaya başlamalarını bildirmiş.
Güneşin işareti ile yarışma başlamış. İlk Obanın atışı bitince yarışma puanlamasını yapan ekip gerekli notları alıp çekildikten ikinci Obanın yarışmacıları yarışmaya başlamış.
Yarışmanın son iki ekibi Gavur dağları Obası ile Şölen idarecisi Karaman Obası Beyliği imiş.
Sıra Gavur Dağları Obası Beyliğine gelmiş. Ceren önce yarışmacı iki arkadaşını sıraya koymuş. Son olarak Obası adına kendisi yarışmak istemiş. Ceren sıra kendisine gelince Okunu yayını almış. Oku Yay’a yerleştirmiş. Atını bütün hızı ile koşturmaya başlamış ve tam noktaya geldiği zaman yayını gerip okunu atmış. Ok hedefin tam ortasından vurulduğu gibi ok bir de hedefi delmiş ve yarıya yakın hedefin üzerinde kalmış.
Puanlama heyetinin değerlendirmesinden ve Cerenin Okunu yerinden aldıktan sonra sıra Karaman Beyliğine gelmiş.
Bu Obanın başında da Yağız varmış.Yağız da Önce arkadaşlarını yarışmaya sokmuş sonra da kendisi yarışmak istemiş.
Arkadaşları atışlarını yaptıktan sonra Yağız yarışmaya başlamış. Okunu Yayını hazırlamış.Cerenin babasının daha doğduğu zaman gönderdiği Arap Atının soyundan gelen atını sürmüş alanda bir tur attıktan sonra atın bütün hızı ile koştuğu anda atış noktasına gelmiş ve okunu atmış. Ok Cerenin okunun açtığı delikten girip hedefe yerleşmiş. Netice olarak Ceren ve Yağız finalde yarışmaya kalmışlar. Final yarışmasında Ceren yine hedefi vurmuş, Eski yerinden vurmuş ama maalesef atı atış noktasına tecavüz etmiş. Yağız ise kurallara uygun olarak yaptığı atışta yine hedefi ayni noktadan vurmuş. Yarışmanın birincisi Yağız olarak ilan edilmiş.
Okçulukta ikinci yarışma Elli metre mesafedeki hedefi vurma yarışmasına geçilmiş, Obalar yine aynı sıra ile yarışmaya katılmış, yarışmalar yine Ceren ile Yağız arasında final yarışmasına dönmüş ama Ceren bu kere, Yağızı ekarte ederek yarışmayı kazanmış.
Şölenlerin son ve en onurlu yarışmasına geçilmiş.
Meydanda dikili olan elli metre yükseklikteki direğe Ceren’in Karaman Bey’ine Hediye ettiği Geyik Postunun içine gizlenilen hediyeyi direğe bağlı en son noktadan vurarak düşürme yarışması için de Obalar eski sırasına göre yarışmaya başlanmış.
Bütün yarışmacılar atlarına atlamışlar. Sırayla hedefi ipin en son noktasından vurarak düşürmek için atışlar yapmışlar. Her Oba yarışmacılarına üç hak verilmekte imiş. Ceren’e sıra gelene kadar istenilen hedeften vurabilen olmamış. Ceren istenilen hedeften vurmuş ama ipi koparamamış. Yağız Cerenin başarısını da gösterememiş. İkinci tur da Ceren Hedefi vurmakla kalmamış, hedef daha yere düşmeden de havada yakalamaya çalışmış. Oldukça yüksek mesafeden düşen ve bir hayli ağır olan Hediyeyi yakalayamamış ama attan inmeden atın yanına eğilerek yerden alarak götürüp Karaman Beyinin önüne bırakmış. Sonra da gidip önce annesinin ve babasının sonra kendisini yarışmacı yapan Karaman Beyinin ellerini öpmüş. Sonra Güneşi yanına alarak yarışmanın ikinci etabında kazandığı Arap hediyeyi Güneşe vermek istediğini, kabul edilmesini istemiş.
Şölenlerin devam ettiği bütün süre içinde Ceren ve Yağız birbirlerinden ayrılmamış. Bir birlerine daha çok bağlanmışlar. Onların bu durumunu her iki ailede devamlı gözlemişler. Çocukların çadırda olmadığı zamanlarda ikisinin durumu konuşulmuş ve Nişanlanmaları hususunda anlaşmışlar. Nişanın bütün Oba beyleri burada iken şölen sonunda yapılmasına, en yaşlı Oba Beyinin bu hususta görev alması için konuşulması düşünülmüş ve hatta O bey ile mutabık ta kalınmış.
Ceren de Yağız da hiçbir şeyden habersizmiş. Her ikisi de mahzun ve acı içinde imiş.
O günkü yarışmaların hediyelerinin verilmesi, bir sonraki Yayla ve Yörük Obası Beyinin belirlenmesi için yapılan toplantıya bütün Beyler katılmış, Obaların gençleri de heyecanla izlemiş. Bir yıl sonraki Yörük Obasının Niğde Yörük Beyi ve onların yaylası olması kararı verildikten sonra Karaman Beyi bütün Beylere bir duyurusu olduğunu söylemiş. Sonra Gavur dağı beyini de yanına çağırmış ve şöyle söylemiş.
– Bey’lerim. Bildiğiniz gibi ben ve Kardeşliğim Gavur dağı Beyi kader arkadaşıyız. İkimizin de uzun süre çocuğu olmamıştı. Sizin de şahidi olduğunuz gibi senelerce evvel Bilge bir Dede gelmiş ve bize çocuklarımızın olacağını söylemişti. Bilge Dedenin duyurusu, Tanrının izni ile ikimizinde çocukları oldu. Şimdi ikisi de büyüdü. Hepiniz görüyorsunuz. Bir birlerinden ayrılamaz şekilde beraberler. Birbirlerini istediklerini biliyoruz. Ama töreler gereği bize söyleyemiyorlar. Çocuklarımızın arzuları yanında, bizlere çocuklarımızın olacağını söyleyen Bilge Dede’ninin arzusunun da bu olduğunu düşünmekteyiz. Bizce bunların kaderi daha o tarihte Bilge Dede tarafından belirlenmiştir. Biz iki aile de gerek büyüme evresinde gerek evliliklerimiz de aşağı yukarı aynı kaderi paylaşan iki aileyiz. Çocuklarımızın olacağı, birinin erkek diğerinin kız olacağı, erkeğin daha erken, kızın ondan küçük olacağı, her ikisinin de bilinenlerden çok fazla özellikleri olacağını bize Bilge Dede söyledi. Dedemiz bize sanki bu çocukların bir aile oluşturması gerektiğini o konuşmasında söyledi. Biz iki aile bu gerçeklerle çocuklarımızın Nişanlanmalarına karar verdik. En yaşlı Beyimiz Niğde Beyidir. Nişan yüzüklerini onun takmasını isteyeceğiz. Bu akşam bizim misafirimiz olmanızı diliyoruz. Mutluluğumuza, çocuklarımızın mutluluğuna katılmanızı diliyoruz.
Karaman Beyinin bu açıklamalarının bittiği anda konuşmayı dinleyen Gençlerde bir telaş olduğu gözlenmiş. Haberi duyan Ceren heyecanından, mutluluğundan baygınlık geçirmeye başlamış. Yağız hem duyduklarından, hem Cerenin durumundan dolayı donmuş kalmış. Ceren ayıkmış. Yağız kısmen kendine gelmiş. Herkes duyduklarından dolayı sevinçle aileleri kutlamaya başlamışlar. Güneş Cerenin Yengesi olacağını anlayınca yanından hiç ayrılmaz olmuş. İkisini bir arada görenler hayranlıkla seyrediyormuş.
O akşam gerçekten bir başka şölen yaşanmış. Sabaha kadar Sazlar çalınmış, Davullar vurulmuş, Sinsin alayları düzenlenmiş, Genç Ceren ve Yağızın Nişanları yapılmış.
Cerenle Yağızın nişanlanmaları ve mutluluğu adeta Bütün Toros Dağlarında, Dağda yaşayan bütün canlılarda sevinç kaynağı olmuş. Kartallar, Akbabalar, Şahinler, Atmacalar, her tür kanatlı kuşlar havada adeta dans edercesine uçmuşlar. En güzel sesli kuşlar şarkılar söylemişler.Diğer hayvanlar, Ayılar, Kurtlar, Çakallar, Tilkiler, Tavşanlar, Sincaplar, kayalıklardaki Dağ Keçileri, Geyikler bütünü uzaktan sanki şöleni izlemek için koşup gelmişler. Uzaklardakilere kendi lisanları ile haber vermişler. Bütün Toros Dağları, bütün Gavur Dağları yaratıkları sevince boğulmuşlar. Akdeniz sevinçle çırpınmakta, en güzel, en serin havayı Dağlara yaymış. Dereler, akar sular, buz gibi pınarlar daha güzel.daha nazlı akmaya başlamış.
Bir gün sonra diğer Oba Beyleri Şölen yaylasını terk etmişler. Gavur Dağı Yörük Obası Beyi bir hafta kadar daha kalmış, hem genç nişanlıların birliktelikleri sağlanmış, hem de iki kader arkadaşı doyasıya dertleşmiş.
Nihayet Gavur Dağı Beyi kendi obasına gitmek için hazırlanmaya başlamış. Son akşam Karaman Beyi arkadaşı ve dünürüne mükemmel bir ziyafet hazırlamış. O akşam Yağız babasına “Baba seneye Şölen başlamadan ben Ceren’in obasına gitmek istiyorum. Onlarla beraber Şölen yaylasına gelirim. İzin istiyorum. Şimdiden bunu tespit edersek daha iyi olur” demiş. Gavur Dağı beyi de bizim için mutluluk olur diyerek kızının gözüne bakarak yalvarışına dayanamayıp cevap vermiş. Buna göre Yağız Şölenler başlamadan Gavur Dağlarına Ceren’in Obasına gidecek. Sonra da onlarla birlikte yapılacak Büyük Yörük şölenlerinin yapılacağı yaylaya gelecekmiş.
Bu karar genç nişanlıları son derece de mutlu etmiş.
O günün sabahı Gavur Dağı Beyi kendi yaylasına gitmek üzere hareket etmiş. Yine Yağız o günün akşamına kadar beraber gelmiş, akşama doğru geri dönmüş.
Günler haftalar aylar bir birini takip etmiş. Kış için Karaman Beyi Kışlağına Karaman’a inmiş. Gavur Dağı beyi Amcasına da gelişen olayları bildirmek üzere Halep civarındaki bir ovaya inmiş.
Nihayet kış geçmiş bahar ayları bütün güzelliği Gavur Dağlarını, Toros Dağlarını süslemeye başlamış. Obalar yavaştan Yayla hazırlığına başlamışlar. Ceren Annesini babasını sıkıştırmaya başlamış. Yağız gelecek yaylaya belki erken gelir. Yaylaya erken çıkalım diyerek onların başının etini yiyormuş.
Öte yandan Yağız da aynı şekilde imiş.Benim yolum uzak.Ben çıkmak istiyorum.Bir an önce gitmek istiyorum diyerek özellikle babasını sıkıştırıyor, babasından yüz bulamazsa annesine ayni şekilde konuşuyormuş.
Gavur dağları Beyi Obasına göç emrini verdikten sonra kendisi daha önceden Obanın bir kısmı ile beraber yaylaya çıkmış. Yağız’ın geleceği bilindiğinden onun için de uygun bir çadır yeri belirlenmiş ve kurdurulmuş. Çadırın içi Yağız’a uygun şekilde donatılmış.
Ceren daha önceden kendi bedenine uygun şekilde hazırladığı Geyik Postunu devamlı elinin altında tutuyormuş. Amacı Yağız’ı daha Obaya gelmeden görmek ama ona görünmeden takip etmekmiş. Onun için de yürüyerek gidilecek uzaklıkta ki Eşiklinin Kayasını kendine merkez edinmiş. Obaya gidilecek tek yol bu kayanın altından geçiyormuş. Kayanın üzerine gizlenirse Yağız tarafından görülmeyeceğini düşünüyormuş.
Öte yandan Yağız nihayet yolculuk için iznini almış. Ceren için Annesinin hazırladığı elbiseyi heybesinin gözüne koymuş, Annesinin, Babasının ellerini öpmüş, Cerenin babasının daha doğduğu zaman hediye ettiği Arap atının taylarından birine bindiği gibi yola çıkmış.
Ceren hemen her gün Eşiklinin Kayasının tepesine çıkıyor sabahtan akşama Yağız’ın yolunu gözlüyormuş. Ceren’e bu bekleyişte, yaylada yaşayan bütün kuşlar, tavşanlar, sincaplar sanki eşlik ediyormuş. Kanaryalar, Sakalar, Bülbüller etrafında dolanıyor en güzel sesleri ile sanki şarkılar söylüyorlarmış.
Yağız’ın yola çıkışının beşinci gününde Ceren sanki o gün geleceğini hissetmiş. Sabahın erken saatinde yine ok, yay ve sadağı ile evvelden kendisini gizlemek için hazırladığı Geyik postunu almış doğruca Eşiklinin taşının üzerine yerleşmiş. Beklemeye başlamış. Yine kendine eşlik eden kuşların ötüşü içinde beklerken kulağına Yağız’ın söylediği Türkünün sesleri gelmiş. Yağız Büyük Yörük Şölenlerinde Aşıklardan zevkle dinlediği bir türküyü biraz değiştirerek, Cerene ve yöreye uydurarak O bilinen güzel sesi ile söyleyerek geliyormuş.
“Çekemedim Ceren kızın göçünü
Sırma saçlar bırak dövsün döşünü
Gülüver de görem mercan dişini
Yol ver bana Gavur dağı geçeyim.
O türkünün arkasından Cerenin Obasından gelen Aşıkların birinden dinlediği bir türküye geçmiş.
Havayı da deli gönül havayı
Alıcı kuşlar yüksek yapar yuvayı
Katarlamış Türkmen kızı deveyi.
Çekip gider bir gözleri sürmeli.
Ceren Yağız’ın gerçekten güzel sesinin etkisiyle adeta kendinden geçmiş zevkle sevdiği insanın türküsünü dinliyormuş.
Yağız Eşiklinin Taşına beş yüz metre kadar uzaklıktaki Çeşmede Mola vermiş. Ceren’in Obasına birkaç saatlik yolu kaldığını tahmin etmiş. Sonra birden irkilmiş. Sevdiği kıza hediye götürmekteymiş ama artık baba bildiği Beye bir hediyesi yoktur. Eli boş olarak gitmek en azından törelere aykırı imiş. Etrafı şöyle bir kontrol ettiğinde oldukça çok Geyik izleri görmüş .Bir geyik vurup hediye olarak götürmek fikri kafasına yerleşmiş. Hemen Okunu, Yayını, Sadağını çıkarmış omzuna asmış ve etrafı kollayarak tekrar yola çıkmış.
Artık Türkü söylemiyormuş. Sesinden Geyiklerin ürkeceğini bildiği için oldukça sessiz yoluna devam etmiş.
Ceren atın ayak seslerini duymuş. Hemen Geyik Postunun içine girmiş ve Yağız’ı gözlemeye başlamış .Bir kaç dakika sonra Yağız Eşiklinin Kayasının altına yaklaşmış. Geyiklerin daha çok kayalıklarda olduğunu bildiği için çok dikkatli olarak etrafı kolaçan ediyormuş.
Tam Kayanın altına geldiği zaman Kayanın üzerinde bir hareket olduğunu hissetmiş, Bakar bakmaz orada bir Geyik görünce hemen Yayını almış okunu yerleştirmiş ve kayanın üzerindeki Geyiğe fırlatmış Ok’unu.
O an, işte o an bir çığlık yükselmiş Eşiklinin kayasından. Çığlık dalga dalga bütün Gavur Dağlarında ,Toros Dağlarında yayılmaya başlamış. Çığlık o denli güçlü bir çığlık imiş ki, ne Toros Dağlarında, ne Gavur Dağlarında böyle bir çığlık duyulmamış. Çünkü Yağız’ın Geyik diye atış yaptığı Geyik postu içindeki Ceren’in ta kendisi imiş.
Yağızın Oku Ceren’in tam göğüs kafesine isabet etmiş.
Yağız vurduğunun Ceren olduğunu anlayınca bütün gücü ile O da çığlık atarak Kayaya tırmanmaya başlamış. Ceren’in çığlığı, Yağız’ın çığlığı bir birine karışmış. Bu çığlıklar dağlarda ki bütün kuşların yuvalarından çığlık atarak havalanmalarına neden olmuş. Kartallar, Akbabalar, Atmacalar, Şahinler, Bülbüller, Kanaryalar, Sakalar ve diğer bütün kanatlılar çığlıklar atmaya başlamışlar. Ayrıca diğer canlılar, Dağ Keçileri, Geyikler, Kurtlar, Tavşanlar ve diğerleri de çığlıklara eşlik etmişler. Kanatlıların hepsi Eşiklinin Kayasının bulunduğu bölgenin üzerinde çığlık atarak dönmeye başlamışlar.
Tabiattaki bütün yaratıkların bu çığlıkları, günlerce Dağlarda duyulmaya devam etmiş.
Bütün sevecenliği ile Toros Dağlarının Gavur Dağlarının eteklerini severek okşayan Akdeniz günlerce çırpınmış, dövünmüş, çırpınmış içinde bulunan küçük tepecikleri aşındırmış, küsmüş, gitmiş bu gün bilinen mecrasına oturmuş. Bu gidişten sonra bu gün bilinen Çukurova oluşmuş. Canlı cansız bütün Toros ve Gavur Dağlarında yaşayanların ağlamasından, yine bu Dağlardaki karların erimesinden dereler oluşmuş. Bu dereler ağlayarak, Dağları yararak, Tepeleri aşarak yeni oluşan Çukurova’ya doğru, Kayseri, Niğde, Karaman, Konya gibi bütün Ovalara doğru akmışlar. Bir kısmı küsüp giden Akdeniz’le birleşerek ağlamalarına devam etmişler.
Çığlıklar Gavur Dağı Beyliğinde de duyulmuş. Hemen çığlığın geldiği yöreye doğru atlılar çıkmış.
Ceren’in yaralı bedenini Kayadan indiren Yağız hemen kucağına alarak Atını bütün hızı sürmeye, bir an önce Obaya yetiştirmeye çalışırken, çığlığa koşan Oba atlıları ile karşılaşmış. Hemen obaya son sürat gidilmiş.
Yağız büyük bir suçluluk duygusu ile anlatabildiği kadar olayı anlatmış.
Cerenin sağaltılmasına hemen başlanmış. Oba da bulunan bütün Otacıların yanında Şam bölgesinde bulunan otacılara, bilinen her yerdeki otacılara haberler gönderilmiş ve yardımları istenmiş.
Otacılar bütün bildiklerini uygularlar ama kayda değer bir netice alınamaz. Ceren her gün bedenen zayıflamaktadır.
Olayın meydana gelişinden yirmi gün kadar geçmiş. Sabah daha tan yeri ağarmadan Obanın köpekleri şiddetle havlayarak obanın yoluna doğru koşmaya başlarlar. Özellikle Çobanlar köpeklerin bu havlamasındaki garipliği anlayınca hemen o noktaya doğru koşarlar. Köpekler susturulur. Bu arada biraz ilerden atının üzerinde yaşlı bir erkek sesi duyulmuş. Köpeklere iyi bakın evlatlar. Obanızı ziyarete geldim diyen nerde ise kamburu çıkmış yaşlı bir dede gelmiş çobanların yanına.
“Beni Beyinize götürün” diyen Dede hemen Beyin çadırına götürülmüş..Esasen Beyde köpeklerin sesi ile uyanmıştır.Kızının durumu dolayısıyla zaten doğru dürüst uyuyamayan Bey çadırının önünde ne olduğunu anlamak için merakla beklemekte imiş.
Bu arada tan yeri yavaş yavaş ağarmaya başlamış. Oba Beyi çobanlarla birlikte gelmekte olan Yaşlı Dedeye merakla bakıyormuş.
Dede Beyin Çadırının önünde atından indirilmiş. Bey daha hoş geldin demeden, “Ne o evlat. Tanımadın değil mi. Çok kocadım. Haklısın tanımamakta” deyince Bey düşmemek için kendini zor tutmuş. Çünkü gelen Dede senelerce evvel, Büyük Şölende Karaman Beyi ile kendisine Çocuklarının olacağı muştusunu veren devamlı saygı ile andıkları Dede imiş.
Bey hemen Dedenin elini öpmüş. Özür dilemiş ve hemen çadırın içindeki Konuk Bölümüne Dedeyi almış. Bu arada dışarıdaki hareketlilikten Beyin Eşi de uyanmış, giyinmiş vaziyette imiş. Bey hemen Delikanlı bir genç olmak üzere olan oğlu Kartal’ı uyandırıp yaşlı Dede’ye yapılacak ikramlar için hazırlanmasını istemiş.
Dede’ye hemen sıcak bir Süt ikram edilmiş. Yorgun olduğu, biraz dinlenmesini söylemişler. Dede yorgun olmadığını, dinlenmeyeceğini kendisinin hemen Ceren’in yanına götürülmesini, onun yarasına bakmak istemiş.
Bey Dedenin kızının ismini ve yaralı olduğunu bilmesine şaşırmamış. Dede kendisi için bir Bilge, bir Eren imiş.
Dedeyi hemen Ceren’in tedavisinin yapıldığı bölüme almışlar. Yağız Cerenin baş ucundan ayrılmadığından birkaç otacı ile beraber Oda da imiş. Gelen Dede’yi tanımadığı için yeni bir otacı geldi diye düşünmüş. Ceren hiçbir şeyin farkında olmadan yatıyormuş.
Gavur dağı Beyi Yağıza yaşlı Dedenin kim olduğunu anlatınca hemen Dedenin ellerini öpüp “Dede kurtar Cerenimi“ diye yalvarmaya başlamış.
Dede Cereni gözden geçirmiş. Yarasına bakmış. Sonra Yağız’a dönüp “Korkma oğlum Tanrının izni ile Ceren kurtulacak. Sen şimdi Benim atımın terkisinde bir heybe var. Onu bana getir” demiş.
Yağız derhal heybeyi getirmiş. Dede heybenin gözünden cam bir şişe içinde bulunan bir ilaç çıkarmış. Temiz bir bez alarak yaranın etrafını o ilaçla temizledikten sonra çıkardığı bir başka ilacı itina ile yaraya sürüp yaranın üzerini kapatmış.
Sonra Otacılarla beraber dışarı çıkınca. Dede orada bulunanlara “Ben yaşlı biriyim. Dağ bayır gezemem. Bana lazım olanları sizler temin edin.” diyerek, hangi ağacın tohumunu, hangi ağacın meyvesini, hangi ağacın yapraklarını, hangi bitkinin kökünü veya yapraklarını yahut çiçeklerini istediğini söylemiş. Sonra da Otacılara o zamana kadar yaptıklarının doğru olduğunu söyleyerek kendini şöyle tanıtmış.
– “Ben Aslen Horasanlıyım. Daha çocuk yaşlarımdan beri hep Otacılıkla uğraşırım. İnsanların dertlerinin çeşitli olduğunu bilirim. Onları moral olarak ta tedavi etmek gerektiğini düşünürüm. Şu anda karşınızda yiğit bir Delikanlı olarak gördüğünüz Yağızın, dünyalar güzeli Cerenin babalarının en başta moral güce ihtiyaçları vardır. Horasandan ayrıldıktan sonra Erzurum bölgesine Obamla beraber geldim. Sonra bu ülkenin neresinde Yörük obası varsa onları ziyaret etmek, onları tanımak, onların benim bilgime ihtiyaçları varsa onlara bunu vermek için devamlı gezdim. O beylerin dertlerini Erciyes dağında yapılan bir Yörük Şölenin de duydum. Hatta hikayelerini dinledim. Sonra bir Derviş gibi Obalarına gittim. Onlarla beraber yaşadım. Onlar beni bir Derviş zannettikleri için sonraki gördüklerinde beni tanımadılar. Toros dağlarında yapılan Yörük Şöleninde onlara moral verdim. Çocuklarının olacağını söyledim. Tanrı beni tandırmadı. Dediklerim gerçekleşti. Şimdi Cereni tekrar eski sağlığına hep birlikte Tanrının izni ile kavuşturacağız. Ben buna inanıyorum. Sizler de inanın. Başarırsak bu hepimizin olacak. Sen Yağız oğlum, Cerenin elini elinden bırakma. Kendini de harap etme. Kaderiniz ve Tanrımız sizi bir sınavdan geçiriyor. Cerenin en büyük ilacı Sevgidir. Anne babası, özellikle Yağız ona bu sevgiyi vermelidir.”
Dedenin bu konuşmasından sonra obanın aklı erenleri, dağ bayır gezmeyi göze alan Otacılar, yaşlı Dedenin isteklerini yerine getirmek için dağlara, Ovalara koşmuşlar.
Cerenle kendisinin doğacakları müjdesi ile doğumlarını sağladığına inanan Yağız, Bilge Dedenin gözünün içine bakıyormuş. Onun gelmesi ile büyük bir Moral bulmuş ve yerinde duramaz olmuş. Cerene hangi nedenle geldiğini, kendisinden kaynaklanan bir olayla geliş amacının tam tersi bir durum yaşamasının sıkıntısı ile, Atına atlayıp Cereni geyik zannederek vurduğu Eşiklinin Kayasının üzerine çıkmış, uzun uzun ağladıktan sonra aklına gelen bir türküyü yine ağlayarak söylemeye başlamış.
Yürük’te yaylasında yaylayamadım.
Divane gönlümü eğleyemedim.
Yaylamam yaylada kar olmayınca,
Eğlemem gönlümü yar olmayınca.
Aynı anda kayalığı hemen yan tarafından daha büyüme aşamasında olan bir Keklik Palaz’ının sesini duyunca yine Yörük Şölenlerinde hikayesini dinlediği bir türkü aklına gelir ve kendisini de yarinden ayrılan biri olarak gördüğünden başlamış söylemeye.
Yayla yollarında göç katar katar
Eşinden ayrılan bir Palaz öter
Ötme Palaz ötme seni tutarlar
Tutarlar da bir kafese koyarlar.
Aşıp aşıp gider yaylanın yolu.
Sehile dayanmaz dağların gülü.
Gayet güzel olsa yiğidin yari
O da gelir bin bir türlü naz ile.
Yağız akşamın yaklaşmasından dolayı yavaş yavaş Ceren’in yanına dönmüş.Ceren’in vurulmasından sonra Gavur Dağları Obasından Karaman Beyliğine haber vermek üzere gönderilen kişi geri dönmüş. Karaman Beyinin Eşi ile beraber bir gün sonra Gavur Dağları Obasında olacağını bildirmiş.
Yağız aile büyüklerinin de geliyor olmasından dolayı kendini hem suçlamaya hem de moral bulmaya başlamış.
Ayni akşam üzeri dağlardan, ilaç için Yaşlı Dedenin istediği bitkilerden topladıklarını getirmişler. Dağlara Ovalara gidenler de dönmüşler. Dede getirilenleri dikkatle inceleyip, hemen diğer Otacılarla beraber Ceren’e suyunu içireceklerini ayırmışlar. Merhem yapacaklarını ayırmışlar. Hemen çalışmaya başlamışlar.
Bir gün sonra Karaman Beyinin kafilesi Obaya gelmiş. Büyük bir üzüntü içinde üzüntülerini bildirmişler. Hemen Ceren’in yattığı bölmeye geçmişler. Karaman Bey’i içerde seneler önce kendilerine çocuklarının olacağı muştusunu veren Yaşlı Bilge Dedeyi görünce heyecanla eline sarılmış.
Ağlamaklı bir ses tonu ile “Bu çocuklar bizim kadar sizin de çocuklarınız, Sizin muştunuzdan sonra sizin söylediğiniz sıra ile ve cinsiyetle doğdular. Biz sizin de istediğinizi düşünerek bunları nişanladık. Sizin bildiğinizi biliyorum. Bizim sizlerden pek gizlimiz yok gibi. Önce Tanrıya sonra size inanıyor ve güveniyoruz. Ceren Torununu kurtar dedem” diyerek adeta yalvarmış.
Yaşlı Bilge Dede:
– Sizler sabırlı insanlarsınız. Yine sabır gösterin. Ceren’in, benim ve arkadaşlarımın ilaçları kadar Sevgiye de ihtiyacı var. Onun için Yağıza görev verdim. Elini elinden bırakma dedim. Tanrının izni ile hepinizin göstereceği sevgi ile Ceren’i eski haline getireceğimizi düşünüyorum. Sabır ve sevgiden başka sizden isteğim yok. Gerisi Tanrıya ve bizlere kalmış. Sabır oğlum. Sabır diyerek herkesi teselli etmiş.
Bu konuşmanın üçüncü günü Yağız heyecanla Dedeye koşmuş. “Dede Ceren elimi sıktı. Hem de okşayarak” deyince Dede hemen Ceren’in yanına gitmiş. Ceren’in eli yattığı yerde bir şey arar gibi hareket halinde imiş. Dede Yağız’a işaretle elini vermesini istemiş. Ceren’in eli Yağız’ın eline adeta sarılmış. O anda Yaşlı Bilge Dedenin ellerini havaya açarak dua ettiği görülmüş. Hemen dışarıda bekleyenlerin yanına gitmiş ve “ Tanrı’ya şükür Ceren kendine geliyor” muştusunu vermiş.
Gavur dağı Beyi ve Karaman Beyi Ceren’in durumu nedeniyle Büyük Şölene gelemeyeceklerini gönderilen Ulakla Niğde Yörük Beyine bildirmek üzere yola çıkarmışlar.
Ceren önce yatağında bazı hareketler yapmış ve en sonunda gözlerini açmış. O anda Yağız yine Ceren’in elini tutuyormuş. Gözlerini açtığında Yağız’a gülümsemiş sonra zor duyulan bir sesle “Geldin mi. Hoş geldin” demiş.
Günler haftaları takip etmiş. Ceren kendine gelmiş. İyileşmeye başlamış. Sonra o günü ve sakınamadığı okun kendisine doğru gelişini anımsamış. Yağız’a “Seni ben kandırdım. O postun içinde benim olduğumu bilmen imkansızdı. Suçlu benim” diyerek O’nu teselli etmeye kalkmış. Yaz Aylarının sonuna yaklaşıldığı bir zamanda Ceren tamamen sağlığına kavuşmuş.
Ceren’in sağlığına kavuşmasından dolayı Oba da duyulan sevin ve sevinç gösterileri hızlı bir şekilde bütün Gavur dağlarında, bütün Toros Dağlarında, çıkarılan ulakların verdiği haberle bütün Yörük Obalarında sevinçle karşılanmış.
Gavur Dağlarında, Toros Dağlarında yaşayan her türlü canlı yaratıklar, dağ taş, ağaçlar, çalılar, dereler bu sevince ortak olmuşlar. Dereler sevinçle birbirlerine koşmuşlar. Kucaklaşmışlar. Seyhan olmuşlar, Ceyhan olmuşlar, Göksu olmuşlar. Çakıt, Manavgat deresi gibi onlarca dere olmuşlar. Sevgi ile akmışlar yeni oluşan Çukur ovaya Mersin’e Antalya’ya, Konya, Burdur, Antalya, Niğde, Kayseri bölgelerinde Göller oluşturmuşlar. Sevgi vermişler. Hayat ve Bereket vermişler her yere. Uzakta da olsa Akdeniz yine ılık meltemlerini eskiden eteklerini sevgi ile okşadığı dağlara göndermeye başlamış.
Karaman Yörük Obası Beyi Cereninin iyileşmeye başladığı bir zamanda Gavur dağları Beyi’ne zaman ne olursa olsun Cerenin sağlığa kavuşmasından sonra hemen düğün yapma teklifini yapmış. Bunun konuşulduğu zaman Yaşlı Dede yanlarında imiş. Dede heyecanla konuşmaya başlamış.
– Daha ne kadar yaşarım bilmiyorum. Bu gençler sizin çocuklarınız ama aynı zamanda benim de torunlarım sayılır. Bana sizlere o müjdeyi vermemi rüyamda söylenmişti. Çünkü rüyamda bir ses durma git. O insanlara çocuklarının olacağını söyle diyordu. Ben bunu Tanrının sesi olarak algıladım. O cesaretle ve inançla sizlere öyle konuşmuştum. Rüyam ve söylediklerim doğru çıktı. Demek ki Tanrının iyi bir kulu imişim. Sizler de benim kadar Tanrının iyi kullarısınız. Ömrümün son günlerinde bu çocukların mürüvvetini görmek benim de hakkımdır.
diyerek düğün fikrine katılmış. Bunun arkasından bir noktada son arzusu denilebilecek bir isteği olmuş.
– “Ben artık gezecek yaşı geçtim. Ölünceye kadar torunlarım saydığım Ceren ve Yağız’la kalmak istiyorum. Ben öldüğüm zaman beni Toros Dağlarının en yüksek yerinde bir kayanın altına gömsünler. Ruhum arada bir yine dağları ve sizleri görmek isterse sırtımı kayaya dayayıp hepinizi görebileyim” demiş.
Her iki Bey de düğün fikrinde anlaşınca Karaman Obası Beyi hemen Yaylada bulunan Obasına haber göndermiş, düğün için hazırlanan ve Kışlık Konağın bir Odasına depo edilen bütün eşyanın derhal Konaktan alınmasını, gece gündüz demeden yola devam edilerek Gavur dağlarına gelmelerini istemiş.
Ceren’in sağlığı her geçen gün düzelmeye başlayınca Düğün için kısmen yayla kısmen kışlak olarak kullanılabilecek bir başka yere Obayı taşımışlar. Bu yer kısmen yerleşik Yörüklerin bulunduğu, kısmen yayla olarak kullanılan bir yermiş.
Bu yere nakledilmeden önce Burdur ve Halep dahil, bütün Yörük Obalarına düğün için davetiyeler çıkarılmış.
Bu arada Karaman Yörük Obası Beyliği’nden büyük bir kalabalık gelmiş. İki Deve yükü Ceren ve Yağızın evlilikleri için hazırlanan eşyanın içinde, yaklaşık yüz kişinin rahatlıkla oturabileceği genişlikte, aynı zamanda bölmeler iliştirildiğinde Büyük bir Otağ olacak çadır varmış. Ceren ile Yağız’ın nişanlanmasından hemen sonra Karaman Yörük Obası genç kızlarının elbirliği ile hazırladıkları çadırın içini baştan başa kaplayacak halılar ve kilimler varmış.
Bu çadır hemen düğün Çadırı olarak kurulmuş. İçi halılarla, kilimlerle döşenmiş.
Burdur ve Halep’ten beklenen Baş konuklar gelmişler. Yolları yakın olan Yörük Obaları Beyleri gelmişler.
Sonunda düğün başlamış. Düğün öyle bir düğün olmuş ki, Toros Dağları var olduğu zamandan beri, Gavur dağları var olduğu zamandan beri, böyle bir düğün böyle bir Şölen yaşanmamış. Haftalarca süren düğün ile Ceren ile Yağız evlendirilmişler.
Düğün sonrası gelen konuklar Hediyelerini vererek ayrılmışlar, Burdur ve Halep’ten gelen konuklar da gönderildikten sonra Karaman Beyi On beş gün kaldıktan sonra yeni evli Ceren ve Yağız’ı ve onlarla birlikte kalacağını bildiren Yaşlı Dedeyi alarak Karaman’a hareket etmiş. Gavur Dağı Beyine Yörük Şölenlerinde görüşmek üzere veda etmişler.
Yaşlı Dede Yörük Şölenleri başlamadan önce vefat etmiş. Son arzusuna uygun şekilde Toros Dağlarının en yüksek noktasına bir kayanın altına gömülmüş.
Günler haftalar aylar ve yıllar geçmiş. Ceren ile Yağız oğlanın hikayesi hızla bütün Yörük Obalarına yayılmış, bir destan haline gelmiş.
Halk dediğimiz O güçlü belleğin unsurları, yani Ozanları almışlar ellerine Sazlarını bir türkü demeti yaratmışlar.
Bugün yöre insanlarının eğlencelerinde, her türlü törenlerinde çalınıp söylenen Ceren Türküsü işte bu şekilde vücut bulmuş.
xxx
Hikaye bittiğinde Tan yeri ağarmak üzereymiş. Yaşlı ozan almış eline sazını ve gür bir sesle söylemeye başlamış.
CEREN TÜRKÜSÜ
Ceren çıkmış Eşiklinin taşına
Güneş vurmuş kemerinin kaşına
Yeni girmiş on üç on dört yaşına
Seherde uğruma çıktı bir Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Şu Ceren’in sulakları kayalı
Kayasında lale sümbül dayalı
Şeker yemiş dudakları boyalı
Seherden uğruma çıktı bir Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren.
Şu Ceren’in sulakların gezmeli.
Kalem alıp kaşın gözün yazmalı
El bağlayıp divanına durmalı
Seherde uğruma çıktı bir Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren.
Şu Ceren’in Sulakları yokuşlu
Kaşı gözü Kudretten nakışlı
Kayalıkta erkek keklik bakışlı
Seherden uğruma çıktı bir Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren.
Şu Ceren’in kaşı gözü sürmeli
Şu Ceren’i nerde bulup sevmeli
Şu Ceren’i sevdiğine vermeli
Seherden uğruma çıktı bir Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren.
Evleri var Karaman’dan aşağı
İki güzel çifte bağlar kuşağı
Bize derler Gavur dağı uşağı
Seherden uğruma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren.
9 Şubat 2010
DİDİM
Av.Osman Niyazi MÜFTÜOĞLU
Ben Ceren türküsünü ilk dinlediğim zaman daha çocuktum. İlk Okula bile gitmiyordum. Bir kaç kıtasını hemen ezberlediğimi anımsıyorum.
Şimdi eskilerin deyimi ile sakal bıraksam AKSAKALLI bir ihtiyar sayılırım. Türkiye ölçeğinde ortalama yaşı geçtim.
Yaşamınızı, kurduğunuz ve adına AİLEM dediğiniz Eşiniz ve Çocuklarınızdan oluşan bir tablonun ana çerçevesi içinde yaşamaktasınız.
O Çerçevede ki mutluluk veya mutsuzluk, üzüntü veya sevinç, YAŞAMIN TUVALLERİNDE karşınızdadır.
İçinde yaşadığınız Topluma karşı elbette bir çok göreviniz vardır ama benim inancıma göre yaşantının temelinde en küçük toplum olan ve içinde yaşadığınız toplumdan ayırt edemeyeceğiniz ama gerektiğinde O topluma karşı da gerektiğinde önceliği ailenize vererek yaşamak asıldır. Yaşantıda ki başarı öncelikli olarak bir amaca yöneliktir. O da aile başarısı.
Aile başarısının da temelinde ise Çocuklar vardır. Ailenin ana öğesi olan Anne ve Baba kendilerini ve çabalarını çocuklarına adarlar. Onların yaşam beklentilerine katkıda bulunmak ve onların mutluluğu bu çabanın temelidir.
Yaşantımızın en değerli varlıkları olan, yaşantımızı ve çabalarımızı onların mutluluğu üzerine bina ettiğimiz Çocuklarımızdan ikisinin hayata atılmaları, evlenmeleri bu evliliklerden ürün olarak çok sevdiğimiz torunlarımızın bizlere verilmesinin mutluluğunu hiçbir şeyle ifade etmek olanağı yoktur.
Son çocuğumuz olan Ceren’in de hayata atılması, Deniz aşırı bir ülkede evlenmesi, bu evlilikten yeni mutluluk öğesinin geliyor olduğunun muştusu, benimle beraber Sevgili eşimin de mutluluğuna yeni bir mutluluk katmasının hazzını tarif olanaksızdır.
Yaşantımızın tuvallerinde gerçekleşen bu olguların bizlere verdiği mutluluğu dünyada hiçbir şeyle değiştirmek olanağı yoktur.
Başta da söylediğim gibi daha ilk okuldan önce dinlediğim bir türküyü hikayeleştirirken aklıma gelenlerin en başında Ceren’nimi Bebekliğinde ve çocukluğunda kendisini bu türkü ile uyuttuğumdur. Ceren’imin de bizleri böyle mutlu etmesinin hazzını yaşamaktayız.
Eşimle birlikte oluşturduğumuz günden beri yaşantımızın tuvallerindeki bu güzel olgular ve bu olguların asıl unsurları olan sevgili çocuklarımızın, torunlarımızın (gelmekte olan da dahil) kendilerini çok sevdiğimizi bilmeleri duyguları ile bu hikayeyi başta isim sahibi Ceren olmak üzere hepsine hediye ediyoruz.
Yaşadıkları sürece bütün mutlulukların kendilerine olması, beklentilerinin sonuna kadar gerçekleşmesi Eşimle birlikte asıl dileğimizdir.
Av.Osman Niyazi MÜFTÜOĞLU