MAVİŞEHİR – DİDİM

M A V İ Ş E H İ R

Mavişehir Sitesinin kuruluşunun 40 yılı nedeniyle yayımlanmak istenen Site Andacına bir iki konuyu içeren yazı ile katılmak istediğim için aşağıda yazılan konuları Andaç kitapçığını hazırlayan Sevgili Kurul üyelerine sunmak istedim.
Değerlendirmede yayıma uygun görüldüğü takdirde kitapçıkta yer alırsa mutluluk duyarım.
Saygılarımla.
Av.Osman Niyazi Müftüoğlu.
15.08.2011

MAVİŞEHRİN HAVASI VE İKLİMSEL YAPISI.

Mavişehirli Oluşumuz.

Ben Mavişehir Sitesini 22 Ekim 1973 tarihinde ilk defa gördüm. İskenderun’da Avukatlık yaptığım ve aynı zamanda CHP Hatay İl Yönetiminde görevli olduğum bir zamanda yazıhaneme gelen, şimdi de yine komşum olan İsmail Hamdi Erdem’in İzmir’e gitmeye yönelik ısrarlı teklifi üzerine önce İzmir’e, oradan da Didim’e geldik. Geldiğimizde saat akşam 19 civarı idi.
İsmail Ağabey, sitenin varlığını önceden bildiği için Apartmanlardan bir daire almış, dairenin tapusunun çıktığı bildirildiği için tapusunu almak için esasen bu geziyi yapıyormuş. Beni de yanına yol arkadaşı olarak seçmiş.
Siteye geldiğimiz zaman yapımcı kuruluşun yetkilisi ve herkesin Köseoğlu diye bildiği İnşaat Mühendisi, İzmir’e gittiğinden biz kendimize kalacak yer aramaya başladık. Tavsiye edilen yer Altınkum idi ama o saatte oraya gidecek vasıta bulunmuyordu. Mecburen yola çıktık ve geçen bir Söke Minibüsü ile Altınkuma gittik.
Kalacağımız hiç bir Otel ve Pansiyon bulamadık ve mecburen Vakıflar İdaresine ait Vakıf Otelin kapısını çaldık. Otel bekçisinin bize bir oda vermeye razı olmasından sonra orada kaldık.
Bizim Didim’e geldiğimiz zaman ve saatte oldukça yoğun, ıslatacak kadar bir yağmur vardı. Otelde otururken hava açıldı ve sonradan isminin Beş Parmak dağları olduğunu bildiğimiz dağların üzerinden AY kendini gösterdi.
Tepenin üzerinde kurulu olan Vakıf Otelin terasından Akbük’e kadar olan bütün körfez görünebildiğinden Körfezde gerçek bir YAKAMOZ görüntüsü oluşmaya başladı. Denizin içinde binlerce ay bizi yol yorgunluğuna rağmen gerçek anlamda kendine çekti ve uzun süre oturup o güzelim manzarayı seyrettik.
Sabahleyin kalkıp Mavişehir’e geldiğimizde Köseoğlu gelmişti. İsmail Ağabey tapusunu aldı ve çay içerken duvarda asılı VİLLALAR yazılı inşaat eskizleri dikkatimizi çekti. Onu sorduğumuzda Apartman inşaat alanı dışında kalan arsalarda o binaların yapılacağını, daha hiç kimseye satış yapılmadığını, projelerin akşam geldiğini, duvara yeni astıklarını söyledi Köseoğlu.
Ödeme koşulları çok uygun olduğundan İsmail Ağabeyin evini geri alarak ve evin bedelini ödenecek paraya sayarak alabileceklerini söylediğinde uzunca bir süre düşünüp ben de almaya karar verdim. Ekim 16.sında ikinci oğlumuz Ankara’da dünyaya gelmişti. Eşime bir hediye olsun isteği de ağır basınca biz ikimiz Villalar (Bu gün Bahçelievler) bölgesinden iki arsayı beğenip sözleşme imzaladık. 23.Ekim 1973 tarihinde Bahçelievler’den ilk sipariş veren kişiler olduk.
1975 yılında bitirilen inşaatımızı teslim alıncaya kadar 1974 ve 1975 yıllarında Firmanın inşaatın gecikmesinden dolayı temin ettiği evlerde kalarak tatilimizi yaptık. 1976 yılından beri de bu günkü Adresimizde bir Mavişehirli olarak yaşamaktayız.1999 yılından beri de yaz kış kendi evimizde oturmaktayız.
Böyle bir yerde yaşamaktan dolayı mutlu ve huzurluyuz.

1980 yılında Mesleki Faaliyetimizi İzmir’de devam etmek için İskenderun’dan İzmir’e nakil ettik.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olan Sevgili Eşim kendine bir işyeri açarken ben de Avukatlık Mesleğini İzmir’de yapmaya başladım.
O tarihten sonra Mavişehir Yaşantımızın temel noktalarından biri haline geldi.
1983 yılında binamızın bazı çatı sorunları nedeniyle ben 10 gün kadar Mavi şehir’de kaldım.
Okullar açılmış olduğundan Eşim İzmir’de kalmıştı.
Eylül aylarının sonuna geliniyordu. Ustalar evde çalışırken ben Sahile indim. Akşam olmak üzere.
Sahilde benden biraz yaşlı bir kişi hem yürüyor hem de kollarını açıp derin bir OHHH çekiyor. Adamın tavrı dikkatimi çekti. Bir müddet izledikten sonra adama “Beyefendi Havadan bal yiyor gibisiniz. Ağzınızdan sanki Hava balı akacak gibi” deyince adamla konuşmaya başladık.
Adamın bana verdiği bilgi çok çarpıcı idi. O bilgileri olduğu gibi paylaşmak istiyorum.

Sulu Batak.
Mavi Şehirde Yaşama Etkili İklim.

“Beyefendi, Evet Bal yiyorum. Ama bu bal HAYAT BALI. Eğer burada oturuyorsanız ve hele de eviniz varsa siz bilmeden hayat balının içine düşmüşsünüz. Ben Ormancıyım. Yani Orman Mühendisiyim. Ben Türkiye’nin bütün sahillerini adım, adım bilirim. Yaşadım oralarda. Bir zamanlar Bakanlığımız bir komisyon kurdu. Hatay Samandağ İlçesinden başlayıp Rize Batum sınırına kadar bütün kıyı şeridinin İNSAN-HAYVAN-BİTKİ yaşamı açısından Klimatik yapısını inceleyen komisyonun üyesi idim. İçimizde diğer Bakanlıkların elemanları da vardı. Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi. Bulgularımızı Yeşil rengin tonajlarına göre belirlerdik. Yeşilin rengi arttıkça oranın yaşam için daha uygun olduğunu söylemek isterdik. Renk açıksa, buralarda yaşamın çekici olmadığı anlamına gelirdi. Didim Koyu Yeşil bir renkle belirlenmiştir. Didim’in yeşilliğinde Türkiye’nin 5-6 tane daha benzer iklimli ve yaşama çok ama çok uygun yeri vardır. Amma bütün bunların içinde yarı çapı kilometre etmeyen bir yer var. Türkiye ölçeğinde bu yerin bir benzeri yoktur. Bu yerin adı yöresel tabirle SULU BATAK’tır. Eski bir limandır. Miletlilerin Kral yolu buradan başlarmış bildiğim kadarı ile. Bu yerde İnsan, Hayvan ve Bitki sağlığına zararlı elektrik akımı yoktur. Burada radyo doğru dürüst çalışmaz. Yeni Moda Televizyon yansıtıcı kullanılmazsa çalışmaz. Telsiz ve benzeri aletler çalışmaz. Burada yaşam için gerekli her bütün koşullar vardır. İnsanın ömrüne ömür katar. İşte bu Sulu batak bu sitenin kurulduğu yerdir. Bizim o çalışmamızda burayı yeşilin en koyusu ile, uzaktan bakıldığında Siyahmış gibi boyadık. Ben Orman Kampında kalıyorum. Orayı biz oluşturmuştuk. Geç vakte kadar burada gezerim. Sonra Orman kampına yatmaya giderim. Buranın kıymetini bilin. Mecbur değilseniz başka yerde yaşamaya, gelin ve burada yaşayın. Hep Hayıt balı yiyin. Bana inanmazsanız İzmir Orman Bölge Müdürlüğünde bu çalışmanın bir haritası olacak. Oradan da görebilirsiniz.”
Bir müddet daha sohbet ettikten sonra ben kendi evime ve O kişi de Orman kampına doğru gitti.
1985 yılında bir davamın delilleri içinde bulunan Orman Haritasının bir örneğini çıkartmak için Orman Bölge Müdürlüğüne gittiğimde Mavişehir’de bana anlatılanlar aklıma geldi. Bölge Müdürü tanıdığım bir arkadaş olduğundan ziyaretine gittim. Olayı anlattım ve böyle bir haritanın var olup olmadığını sordum.
Hemen haritayı çıkardılar. Gerçekten yeşilin değişik tonajları ile renklenmiş olan haritada Didim’de bir yerin simsiyah olduğunu gördüm. Orada yazılı olan yazı Aynen Sulu Batak diye yazıyordu ve mühendisin bana anlattığı olayın gerçek belgesi idi. MaviŞehrin havasının ne denli insan ve bitki yaşamına uygun olduğunu yaşadığımız bir iki olayla gözlemleme fırsatını bulduk.
1978 yılı Ağustos Ayinin 25’inde tatilimizi bitirip İskenderun’a dönmek üzere hazırlık yapıyoruz. Yolumuzu İstanbul’a kadar uzatıp Ankara üzerinden döneceğiz.
Ben Sabah erken vakitte arabayı yüklerken o zaman biri 5 yaşında ve diğeri 9 yaşında olan çocuklarım ellerine geçirdikleri iki tane asma çubuğu ile kılıç oyunu oynuyorlar. Büyük olan küçük kardeşinin canını devamlı yaktığı için oyunlarında ağlama ve kavga sesleri var devamlı. Ben Çubukları ellerinden aldım. Ellerine küçük oyun çapalarını verdim ve onlara “Gösterdiğim yeri kazacaksınız. Bu çubukları kazdığınız yere gömeceğiz. Bunlar burada yeşerir ve koca ağaç olurlar. Ağaç olunca Üzüm verir. Size üzüm toplar veririm” dedim.
Çocuklar güçleri oranında birer çukur kazdılar. Çubukları o çukurlara yerleştirdim ve üzerini örttürdüm. Sonra Deniz kıyısında kum taşıma da kullandıkları küçük kovalarla su döktürdüm ve kavgalarına son vermiş oldum.
1979 yılında Temmuz ayında kızımızın doğumu nedeniyle tatile gelemedik. 1980 yılında İzmir’e nakledince ben Mayıs ayı başlarında hem bahçeyi tanzim ettirmek hem de genel durumu görmek için Mavişehir’e geldiğim de etrafı tamamen ot kaplamış olarak buldum. Ancak otların arasında büyük yapraklı yeşilliği görünce ne olduğunu anlamak için baktım. Çocuklarıma 1978 yılı 25 Ağustos gününde kavga yapmasınlar diye gömdürdüğüm asmaların gerçekten tuttuğunu ve bir metrenin üzerinde sürgün verdiğini gördüm.Ağustos ayı Asma dikme ayı olmadığı gibi, bir yıldan fazla süredir hiç de su yüzü görmeyen asmaların tutmuş olmasının nedenini Orman Mühendisinin anlatımından sonra ancak anlayabildim.
Bunun dışında biz senelerce binamızın üzerine oldukça yükseklere Televizyon antenini dikmemize ve bir iki tane de yükseltici kullanmamıza rağmen Televizyonu hep karlı olarak izlerdik. Devamlı ses ve görüntü kirliliği olurdu. Bunun nedenini de yine Orman Mühendisinin anlatımında söylediği Hava akımından olduğunu o zaman anlayabildik.
İnsan yaşamına etkisini de yine Mavişehirde eskiden beri oturanların çok iyi tanıdığı bir kişinin bana anlattığı hayat hikayesinden biraz bahsederek anlatmak istiyorum. İsmini pek çok kişi bilmez Herkes “Anahtarcı Amca” diye bilir onu. Abdurrahim Özyılmaz adındaki bu amcamız Zonguldak Sigorta Hastanesinde Eczane görevlisi iken hastalanır. Yapılan tedavilerden netice alınamaz ve Hastaneden en fazla 3 yıllık ömrü olduğu, Akdeniz iklimi gibi sıcak bir iklime giderse belki bir iki yıl daha ekleyebileceği söylenir. Anahtarcı Amcamız önce Mersin’e gider ama sıcağına dayanamayıp Alanya’ya geçer. Alanya’da Anahtarcılığı öğrenir. Orada tutunamaz ve sahilden gezerek bazı yerlerde bir ay, bazı yerlerde bir hafta kalarak Didim’e gelir. Mavişehir inşaatını gezerken bir geceyi işçilerle Mavişehir’de geçirir.
Sabahleyin uyandığında kendinde bir zindelik hisseder ve bir hafta kadar kalır. O zaman gerçekten kendini değişmiş olarak hissedince Köseoğlu ile görüşür. Ücret istemeden burada kalmak istediğini, kendileri için çalışacağını söyler. Köseoğlu buna amele çavuşu gibi bir görev verir ama anahtarcı amca harç karmada, duvar örmede, bedenen çalışılacak işlerde de çalışmaya başlar. Anlatımına göre geldiği zaman bir deri bir kemiktir ve 50-60 kilo arasındadır.
Her geçen gün kendini toplar. Kilo almaya, bedenen çalışmayı artırmaya başlar. İnşaat işleri biten dairelerin Anahtar işlerini yapmaya başlar ve kendisine de bir daire alır. Bu arada bu gün ÇAMLIK diye bilinen bölgeyi temizlemeye, orada bulunan taş ve kayaları kırarak duvar örmeye, oralarda setler yapmaya başlar. Benim tanıştığım zaman bu gün Site görevlisi kişilerden birinin oturduğu baraka evi yapmış, ön tarafta (Bu günkü sosyal tesislerin ve kütüphanenin) olduğu yerde küçük bir baraka içinde Anahtarcılık yapıyordu. 75 kilonun üzerinde bir kilosu ve kol adaleleri halter sporu yapan 20.lik bir gencin adalesi gibi görünüyordu.
Doktorların kendisine 3-5 yıl ömür biçtiği Anahtarcı Amca yaklaşık olarak 25 yıl kadar gayet dinç bir şekilde yaşamını devam ettirmiş ve bu gün çamlık denilen yerdeki çamların büyük bölümünü kendi elleriyle dikerek o yeri kendi tabiri ile Babil Bahçesine döndürmeye çalışmıştır.
Kendisi devamlı şekilde “Mavişehirde yeniden doğdum. İnsanlara az da olsa bir hizmetim kalırsa ve beni anarlarsa bu benim için mutluluk olur” derdi.
Rahmetle ve saygı ile andığım Anahtarcı amca bazı yanlış algılamaların neticesinde
Mavişehir’e biraz kırgın olarak aramızdan ayrılmıştır.
Bu birkaç anı bana Mavişehirde yaşamı etkileyen havanın gerçekten üzerinde durulması gerektiğini, hatta ve hatta bu iklimi ve havayı daha da artırıcı eylemlerin gerçekleşmesi için çaba sarf edilmesinin gerekli olduğunu anlatır.

Mavişehrin Kaçırdığı Fırsat

Mavişehir Sitesi kurulduğu zaman iki ayrı yapılaşma ile oluşmuştur. Bahçelievler (Villalar) ve Apartmanlar.
Bu iki ayrı yapılaşma zaman, zaman bazı yanlış algılamaları da beraberinde getirmiştir. Hizmetlerin yürütülmesinde 1979 yılında zamanın yönetimi tarafından yayımlanan bir bültende Bahçelievler’in Mavişehirden olmadığı, müteahhidin sırf kazanç elde etmek için bu yapılaşmaları yaptığı, dolayısıyla hizmetlerden istifade etmek isteniyorsa, apartmanlardan alınan ücretlerin birkaç katı daha fazla ödemede bulunmaları gerektiği yazılınca apartman maliklerinden büyük bir kısmının bu tezi benimsemesine neden olmuş ve Bahçelievler bir noktada dışlanmaya başlanmıştı.
Müteahhit Apartmanları sanki kar amaçlı yapmadığı anlamı da çıkan bu mantıktan dolayı uzun süre bu sürtüşme devam etmiştir. Halen de izleri belli oranda vardır.
1980 12 Eylül Muhtırası ile Devlete el koyan Askeri yönetim zamanında kurulan Bülent Ulusu Hükümetinin Tarım Bakanı (İsmini anımsayamıyorum) Mavişehir’li olduğundan içimizde de azımsanmayacak kadar asker emeklisi olduğundan zamanın yönetim Kurulu Başkanı Rahmetli Ziya Sümer Genel Kurula bir öneri getirmiş, bu olanaklardan istifade etmek istemişti.
Bahçelievler mıntıkasının arka tarafında yarım ay gibi uzanan bazı yerlerde eni 100-150 metreyi bulan çalılık alanın teraslandırılarak Çam ormanı haline getirilmesi ve bu orman alanına da büyük Kurtarıcımızın ismi ile ATATÜRK ORMANLIĞI denilmesini bu orman alanının oluşmasının 1983 yılına kadar bitirilerek Cumhuriyet Bayramında bir törenle site yönetimine devir edilmesi için çaba sarf edilmesini, bunun için bir ekip kurulmasını istemişti.
Öneri Apartman Maliklerinden büyük bir kısmının tepkisine neden oldu. O kişiler nümayiş şeklinde bağırarak,
“VİLLALARA BİR DE KORULUK MU YAPACAĞIZ? ONLAR ZATEN BİZDEN DEĞİLLER. İSTEMİYORUZ BÖYLE BİR KORULUĞU v.s.” diyorlardı.
Öneri elbette bu atmosfer içinde kabul göremedi. Ama Mavişehir gerçek anlamda hem çevre güzelliğini, hem de büyük bir Yaşama uygun daha bol oksijenli bir atmosferi kaybetmiş oldu.
Bugün Çamlık bölgesinin olduğu yerin özelliklerini göz önüne alacak olursak kaybedilen çevre ve güzel havanın ne denli bir kayıp olduğu daha iyi anlaşılır.
Yanılış algılama ve değerlendirmenin kaybı sitemiz ve çevremiz için gerçekten büyük olmuştur.

2007 yılının sonunda Sevgili Eşim ve ben her ikimizde mesleğimizden emekli olduk. 1973 yılında aldığımız Mavi şehirdeki evimizde ikisi İzmir de biri Amerika’da olan çocuklarımızdan ayrı her birinden olan 3 torun sevgisi ve hasretiyle yaşamaya devam ediyoruz.
Mavi şehirde mutluyuz ve huzurluyuz. Büyük kentlerin hava kirliliği yanında gürültüsünden uzak bir şekilde eskilerin deyimi ile Asude bir yaşantımız var.
15.08.2011

Osman Niyazi MÜFTÜOĞLU

Cemal Kutay (3401 sk.) No:14.
osmanniyazi @hotmail.com

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir